SON DAKİKA
Diyarbakır Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde…
Fırat başkan ilk sözünü tuttu:…
İş İnsanı Saffet Çerçi’den Mübarek…
Diyarbakır bir değerini kaybetti! İhsan…
Federal yapı ve öz savunmaGünümüzün federal devletleri çevrelerine barış içinde bir arada yaşama adına büyük, güçlü, zengin, hoş ve dinamik görüntü verirler. Federal devletler yönetim biçimleriyle devletlerini aynı zamanda birer demokrasi bahçesine çevirdikleri söylenebilir. Bu özellikler elbette demokratikleşmenin temel taşları ve zenginliği olarak algılanır. Kimi yurttaşların ileri bir adım olarak beğendiği, kiminin özendiği ve kiminin öğrenmeye çalıştığı federal, eyalet ve özerklik yönetim biçimlerine yaklaşıldıkça artıları eksileri daha iyi anlaşılıyor.
Kendi payımıza, bugün yanı başımızda Irak Kürdistanı, yarın Türkiye de kurumsallaştıkça ileri demokrasimizde Anadolu’nun diğer halklarıyla bir arada yaşamanın olası tutkalının federasyon, eyalet veya kültürel özerklik yönetim biçimlerinin olacağını var sayıyoruz. Böyle düşünenlerin sayısının da hızla çoğaldığını söyleyebiliriz. Bu hoşgörülü siyasi ve idari yaşam biçimlerinin aynı zamanda siyaset erbaplarının ve halklarının sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamlarının birer zenginliği olarak ele alındığının da farkındayız… Coğrafi federal devletlerin, genelde gelişmekte olan, demokratikleşmekte olan, çok uluslu ulus devletler olduğu, eşitleşme ve kardeşleşme adına çağdaş insan mantığının kabullenildiği ve yaşatılmaya çalışıldığı üzerine kurgulanmıştır. Her ne kadar, böyleli anaç bir devlette, günün birinde, azadlığa gitmek isteyen bir halkın önü o merkezi devlette yasalarla, olmadı, referandumla şu ya da bu şekilde kesilse de örneğin; İspanya ve Kanada da yapılan self determinasyon “ayrılma hakkı” referandumlarının yeterli sayıya ulaşamaması ve ileri bir tarihe ertelenmesi bile var olan başka uyum ve eksikleri gidermek için, federal devlete verilmiş bir fırsat olarak da bakılabilir.
İdari anlamda federal eyaletlere ayrılmış, yüzlerce alt kimliklerin gömülüp “Her şey Amerika için, herkes ancak Amerikalıdır” diyen üst kimlikli, 50 eyaletli, tek dilli, çok uluslu Amerika Birleşik Devletleri ve ulusal marşında bile “Uber alles Deutschland” (her şeyden önce Almanya ” diyen 16 eyalet ve tek dilden oluşan Federal Almanya Cumhuriyeti, yine 1848 den beri 26 kantonun 22 sinde 2 dil ve bu dillerle eğitim verebilen İsviçre de idari federal yapılar tıpış tıpış yürümektedir. Ancak coğrafi anlamdaki çok uluslu federal devletlerde durumların uysal ve demokrasi taşlarının pek de yerine oturduğu söylenemez. Bu federal ülkelerde toplu kalkışma ve iç çatışma örneğin Yugoslavya’nın ayrışırken çok kötü bir örnek olması dışında yaşanmasa da Çek ve Slovakların zorla bir arada tutulup insanca ayrılmasından başka olgun örnek de henüz yok. Zaman zaman basına yansıyan İspanyada merkezi hükümet ile Baskların, Kanada’nın doğusunda Quebec eyaletinin çıkışı, Belçika federal devletinde ise Flamanlar ve Valonların çelişkileri ve çatışmaları öne çıksa da başkentleri Bürüksel yönetiminde yumuşadığı bilinmektedir. Bu yazının yazılma nedenine gelince, federal bir devletin içindeki coğrafi federal bir bölgeye ağır silahlarla merkezi devletin veya başka bir gücün, IŞİD örneği, saldırması halinde, dünyadaki her bölgesel yönetimin bu tür saldırıları ancak seyredebileceğidir. Irak Kürdistan’ına IŞİD’in kanlı saldırısı coğrafi anlamdaki federal devletlerde gerginliklerin tehlikeli ve kanlı aphartheide ve her türlü jenoside dönebilme ihtimalini bize bir anlamda hatırlatmadır. Evet, dünyanın 29 uncu ve en genç federal devleti Irak’daki bu son gelişmeye oyun içinde oyun mu desek? IŞİD’e El kaidenin isim değiştirmesi mi desek? Devlet içinde doğan eski Sünni Baas devletine özlem mi desek? İstifa eden Başbakan Allavi’nin Saddam’a özenmesi mi desek? Adına ve ardındaki güçlere ne denilirse denilsin IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) hareketi bize bir şey gösterdi; tüm dünyada özellikle gelişmekte olan çok uluslu Federal devletlerin Bölgesel yönetimlerine bundan sonra da oluşabilecek vahim ve telafisi imkansız saldırı ihtimallerinin sürebileceğidir. Coğrafi özellikli federal devletlerde devletsiz ulusun birey ve guruplarının güvencesizliği, iç ve dış tehlikelere ve saldırılara karşı öz savunma silahlarının olmayışı her an kapıdaki felakettir. IŞİD çe yaratılan kanlı tablo siyaset bilimcileri ve demokrasi güçleri tarafından yeniden masaya yatırılıp, sorgulanıp, tanımlanmalıdır.
Zira çok uluslu bir devlette devletsiz bir ulusun kısıtlı dünyevi ve uhrevi haklarından önce yaşamlarının güvencede olması her şeyin üstündedir. IŞİD’in Kürdistan’a uzanan saldırısından asıl çıkarılması gereken ders; yukarıda belirttiğimiz federal bölge yönetimlerinin öz savunma güçleri olmadığı için kendi topraklarında yaşamlarının her anı pamuk ipliğine bağlı ve savunmasız orta yerde durduklarıdır. Dinen ırkçı ve kanlı serginin Telafer’de, Musul’da Türkmenlere, Şii Araplara, Mahmur’da ve Şengal dağlarında her biri birer organik Kürd olan Êzîdîlerin çoluk çocuk ağır silahlarla katledilerek dünyaya sunuldu. Pêşmergenin, Kürdistan Bölgesi Yönetimi sınırları dışında bulunan Şengal bölgesini etten duvar ile örüp durması yüzlerce zayiat vermesinden başka bir işe yaramadı. Hatta, yeteri kadar öz savunma silahı olmayan Pêşmerge’nin, ağır silahlı IŞİD karşısında durduğu yerden geri çekilmesi, şüphe ile karşılandı. Bu örnek ile federal bölgelerin güvenliği ve güven içinde bir arada yaşama tezi de su aldı. Nem kaptı. Kan bulaştı. Bölgesel yönetimlerin iç çatışmalarda ya da dış saldırılarda ne kadar savunmasız oldukları da anlaşıldı. Lakin, her federal bölge, an itibariyle Kürdistan Federal Bölgesi kadar şanslı da olmayabilir. Yani, bir saldırı karşısında her federe bölgenin hemen dünya emperyallerinin gündemine girebileceğini de sanmıyoruz.
Nitekim ABD’nin çıktığı, ama kafasında terk etmediği Irak’a dönmeme yeminini havadan müdahalelerle yine ABD (Avrupa Birleşik Devletleri) nin göreceli tavırları saldırıları durdurdu. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimine hemen sevk edilen orta ölçekli savunma silahları Kürdlere, ülke mağdurlarına ve sanırım en başta Peşmerge’ye nispi moral oldu. Bundan sonra dünyadaki böyleli coğrafi federal bölge yönetimlerinin öz savunma gücünün ne olması gerektiği ve bu anlamda bir zihniyet değişikliğine zorunlu ihtiyaç duyduğu netleşti. Sanırız dünyanın fildişi kulelerinde oturanlar kadar, siyaset bilimcilerin genel ve yerel siyasetçilerin bu konuya bir hayli zaman ayırmaları gerekeceğidir… Son söz: Evet, Ho amca, bizim buralarda ve hâlâ: -“Kim ne derse desin namlular çözer bilmeceleri.” Yükleniyor...
|