SON DAKİKA
Diyarbakır Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde…
Fırat başkan ilk sözünü tuttu:…
İş İnsanı Saffet Çerçi’den Mübarek…
Diyarbakır bir değerini kaybetti! İhsan…
Cumhurbaşkanı Adaylarının Hiçbiri Kürt Milletini Temsil Edemez. Türkleri Temsil Etmeleri de Şüphelidirler…
ibrahim GÜÇLÜ ibrahimguclu21@gmail.com
Türkiye’de 30 Mart 2014 Tarihinde yerel seçimler gerçekleşti. Yerel seçimlerden önce, yoğun tartışmalar ve çatışmalar, demokratik siyaset kültürüne ve ahlakına yaraşmayan bir rekabet yaşandı. Halen de yerel seçimlerle ilgili akıl ve demokrasi dışı, gerçek temsile aykırı tartışmalar devam ediyor. Yerel seçimlerle ilgili tartışmalarla birlikte, cumhurbaşkanlığı ile ilgili tartışmalar baş gösterdi. Uzun bir dönemdir de, “Kimler cumhurbaşkanı adayı olacak?”, “cumhurbaşkanı adaylarının nitelikleri neler olmalıdır?” konularıyla ilgili ideolojik, partilere ve yandaşlara uygun tartışmalar yapılıyor. Bu tartışmalar hukuki olarak 3 Temmuz’da, ama fiili olarak dün nihayete erdi. İlk önce, MHP ve CHP’nin “Çatı Adayı”, 30 Haziran’da HDP’nin adayı açıklandı. AK Parti de, 1 Temmuzda (dün), görkemli bir toplantı ile Recep Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı adayı olarak kamuoyuna açıkladı. Bu üç adayın adaylığı için Meclis başkanlığına baş vuruldu. Meclis Başkanı, bu başvuruları Yüksek Seçim Kurulu’na gönderecek. 3 Temmuz’da da adaylık için süre dolmuş olacak. Gelişmeler ve olup-bitenler, bu üç aday dışında başka adayların çıkmayacağını gösteriyor. Her ne kadar CHP içindeki ulusalcı milletvekillerin bir aday göstereceği de kamuoyunda tartışılan ve bir beklenti iken, 30 Haziran’da ulusalcıların açıklamasıyla yeni bir adayın gösterilmeyeceği netleşti. Cumhurbaşkanlığı ile ilgili tartışılacak çok konu var. Ama bu boyutlardan bir kısmı mevcut duruma, teknik olana ve statüye ait konulardır. Bunların hepsinin üzerinde durmak istemiyorum. Bu vakıalardan ilk planda göze çarpan konular, daha sonra da sisteme ve esasa ilişkin konu üzerinde duracağım. Başbakan ve HDP Eş Başkanı cumhurbaşkanı adayı oldukları için istifa etmelidirler… Bu konulardan biri: Cumhurbaşkanı adayı olan Başbakan R. Tayyip Erdoğan ve HDP Eş Başkanına ait konudur. Bu da, başbakanın ve HDP Eş Başkanının cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra, istifa edip etmeyecekleri konularıdır. Cumhurbaşkanlığına ilişkin kanunda, bu konuya ilişkin bir düzenleme yok. Yani cumhurbaşkanlığı için aday olanların bulundukları makamdan istifa etmelerini gerektiren bir hüküm yok. Özellikle de başbakanın istifa etmesi, hukukun üstünlüğünün, eşitlik ve adalet ilkesinin bir gereğidir. Adayların hem tarafsızlığı ve bağımsızlığı, hem de eşit koşularda yarışmaları için bu gereklidir. Yoksa Başbakan cumhurbaşkanı adayı olarak kamu ve devlet imkanlarından yararlanarak, diğer adaylar karşısında teknik bir üstünlük ve imtiyaz elde edecektir. Bana göre, cumhurbaşkanı adayı olan parti genel başkanları da istifa etmelidirler. Bu nedenle HDP Adayı Eş Başkan Demirtaş da istifa etmelidir. Cumhurbaşkanının Halk Tarafından Seçilmesi Devleti Değiştirmez Ve Vesayete De Son Vermez… Bu konunun bir sisteme ve esasa ilişkin boyutu var. Bir de teknik ve başbakanı ilgilendiren boyutu var. T.C Devleti, Kemalist elitin, üniter, otoriter, faşist, sömürgeci, militarist devleti olarak kuruldu. Bu nedenle Kürtlerin devleti hiç olmadı. Türklerin adına kurulmuş olmasına rağmen, Türklerin de devleti olmadı. Devletin bu karakteri devam ediyor. Değişen sadece hükümet. Buna rağmen, nasıl olur da cumhurbaşkanının, tanımı belirli olmayan, Kürdün, Türkün, diğer etnik grupların ayrıştırılmadığı bir halk tarafından seçilmesiyle, devlet değişir ve vesayet son bulur. Üstelik vesayete karşı olduğunu ve devleti halkın devleti yapacağını söyleyen R. Tayyip Erdoğan, seçim kampanyasına “İkinci İstiklal Mücadelesi” sloganıyla Samsun’da başlayıp Erzurum’da devam etmesi, yani M. Kemal’in yolunu izlemesi nasıl olur da vesayete son verebilir? Vesayet, bu devlette M. Kemal’in eseri ve ondan kalan mirastır. M. Kemal’in mirasına sahip çıkarak, onun devleti nasıl değiştirilir ya da yıkılır? Devlet Kürtlerin Devleti Olmadığı İçin Seçilecek Hiç Bir cumhurbaşkanı Kürtleri Temsil Etmez… Üzerinde konuştuğumuz cumhurbaşkanlığı sorunu bir devlet sorunudur. Cumhurbaşkanı devletin temsilcisi olan kişidir. Onun seçimi yapılıyor. Mevcut adayların hiçbiri, Kürtlerin adına aday değil. Bu nedenle Kürtlerin adına seçilemezler ve Kürtleri temsil edemezler. Belki sorulabilinir ki, “S. Demirtaş da Kürtlerin adayı değil mi?” diye. Evet o da Kürtlerin adayı değil. Kürtlerin adayı olduğu konusunda hiçbir açıklaması da açıkça yok. Ayrıca Selahattin Demirtaş bir Kürt partisinin değil, Türkiyeci bir partinin eş başkanı. Aslında verili durumda, Türk Partisi parametreleri içinde değerlendirilecek bir partinin eş başkanı. Bu nedenle O Kürtlerin adayı ve temsilcisi olamaz. Başbakan ve Çatı Adayı, saf Türk temsilcileri durumundadırlar. Bu nedenle Kürt adayları ve temsilcileri hiç olamazlar. Özellikle Kürtlerden oy almayacak Çatı Adayı’nın konumu çok nettir. Irkçı ve Kemalistlerin temsilcisidir. Konumu itibarıyla Kürtlere yapısal olarak karşıtlığı ifade etmektedir. Başbakan, muhafazakar, dinci Türk kesimlerini temsil etmektedir. Kürtlerden oy alması, onu Kürtlerin adayı ve temsilcisi konumuna getiremez. Kürtlerin muhafazakar partilere, bir ölçüde ve doğrudan devletin olmayan olan partilere oy vermeleri, devletin 1919 yılından sonra Kürt ulusal ayaklanmalarının bastırılmasından sonra, Kürtlerin tarih ve siyaset dışına itilmelerinin bir ürünüdür. Amed, 2 Temmuz 2014 Yükleniyor...
|