SON DAKİKA
Diyarbakır Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde…
Fırat başkan ilk sözünü tuttu:…
İş İnsanı Saffet Çerçi’den Mübarek…
Diyarbakır bir değerini kaybetti! İhsan…
Hükümet Eylemcilere Ayrılıkçı Deyince, PKK Yöneticileri Heykele Sahip Çıkmadı: PKK İçinde Ayrılıkçı ve Birlikçi Diye İki Grup Varmış…
ibrahim GÜÇLÜ ibrahimguclu21@gmail.com
Lice, Diyarbakır’ın şirin ilçelerinden biri. Türkiye kamuoyunun ismini, sık-sık ve özellikle de son aylardaki yol kapatma eylemleriyle duyduğu bir Kürt ilçesi. Lice, Kürdistan’daki 1925 Ulusal Ayaklanmasının da en önemli merkezlerinden biriydi. Şeyh Sait Efendi’nin yaşadığı ve ayaklanmanın ortaya çıktığı Piran (Dicle) ve Hani İlçelerine yakın bir ilçe. Lice, 1960 yılından sonra, Kürdistan’ın Güneyindeki Ulusal Ayaklanma Hareketi’nin de destekleyecesi bir merkez oldu. 1974 yılından sonra da Kürt yurtseverliğinin gelişkin olduğu, Rizgarî-Ala Rizgarî, Özgürlük Yolu ve KUK Hareketlerinin kitlesel olduğu bir ilçeydi. Kürtlüğün de okulu olan yerlerden biri. 1984 yılından sonra da PKK’nın merkezlerinden biri oldu. PKK eylemlerinin yoğun olduğu ve büyük provakasyonların yapıldığı bir ilçe olmaktan kurtulmadı. İki sefer de, devlet güçleri tarafından tümden yakıldı. 2002 yılında, A. Melik Fırat’ın milletvekilliği adaylığı sırasında, Lice’de yaptığımız toplantıda Kürtçe konuşmalardan dolayı, A. Melik Fırat gözaltına alındı. O birkaç saatlik gözaltı süresi içinde, devlet yetkilileriyle olan temaslarımızda, Lice’nin ne kadar tehlikeli bir bölge olduğunu, resmi yetkililerin açıklamalarından duyma olanağı bulduk. Lice, bu yılın içinde de iki olayla Türkiye gündemine oturdu. Bu olaylardan biri, karakollara yönelik olarak yolların kapatılması, güvenlik güçleriyle çatışmaydı. İkinci olay, PKK’nın gençlik örgütü tarafından piknike götürülen çocukların, PKK tarafından dağa götürülmeleri; bu çocukların ailelerinin ilk defa sivil itaatsizlikle PKK’ya karşı eylem koymalarıydı. Lice’yi kamuoyunun gündemine oturtan son ve üçüncü olay da, PKK’lıların mezarlığında Mahsun Korkmaz’ın heykelinin dikilmesi ve heykelin devlet güçleri tarafından kaldırılması oldu. Mahsun Korkmaz’ın heykelinin kaldırılması, hem Lice’de ve hem de Lice dışında sivil ve asker kişilerin ölümlerine yol açtığı gibi, kitlesel eylemlere de neden oldu. Bu heykel sorunu ve heykele bağlı ortaya çıkan eylemler, “çözüm sürecinde” sona gelindiğini düşünen hükümetin büyük tepkisini çekmekle kalmadı. Aynı zamanda ilginç değerlendirmelere de yol açtı. Hükümet yetkilisi ve “Çözüm Sürecinde” sorumlu devlet Bakanı Beşir Atalay, heykelin kaldırılmasından sonra eylem yapanları, “ayrılıkçı” yani “bağımsızlıkçı” ve “Türkiye’yi bölmek isteyenler” olarak tanımladı. Beşir Atalay’ın bu tanımlamasından, PKK içinde, iki grubun olduğu gerçeği veri olarak sunulmuş oldu. Bu gruplardan biri, birlikçi grup ve bir diğer grup da ayrılıkçı grup. Doğal olarak bu gruplardan biri, Öcalan’ın başını çektiği, devletle ve MİT’le işlerini götüren götüren, Kürtlerin bağımsızlığına ve Kürtlerin kendi iradeleriyle kendi kaderlerini tayin etmesine ve Kürtlerin kendi kendilerini yönetmesine karşı olan devletçi grup. İkinci grup, Kürtlerin bağımsızlığından ve kendi kendisini yönetmesinden yana olan “ayrılıkçı” grup. Beşir Atalay’ın bu açıklamasından önce, Öcalan, HDP Kongresine gönderdiği mesajda birlikten yana olduğunu, bölücülere, ayrılıkçılara, Kürt ulus devletini kurmak isteyenlere karşı 40 yıldır mücadele ettiğini, açıklamıştı. Öcalan’ın bu açıklamasını PKK’nın diğer yöneticilerinin açıklamaları takip etmişti. Özellikle de Hatip Şakşak’ın, “Kerkük’ün Kürdistan Kenti olmadığı, Kürt ulus devletini çöpe attıkları, Kürtlerin para sahibi olduğu zaman ya adam öldürdükleri ya da evlendikleri, bu nedenle Kürtler para sahibi oldukları için devlet kurmak istedikleri” gibi aşağılık açıklamaları, devletçi olduklarıyla ilgili takkenin düşmesine ve kelin görünmesine tam anlamıyla ayna oldu. Beşir Atalay’ın PKK içindeki bu kategorileştirmesinden sonra, birlikçi, devletçi, Türkiyeci grup kılıcını çekti. Heykel’in mezarlıkta dikilmesinden haberlerinin olmadığını açıkladı. Bu açıklamadan sonra, “bu kadarı da fazla” dedirten bir durum ortaya çıktı. Çünkü: 1) PKK’de hiçbir şeyin merkezden habersiz yapılmasının olanağı yok. PKK alabildiğine otoriter, faşizan, militer bir örgüt. PKK merkezinden habersiz ve merkezin dışında herhangi bir kararın alınması ve bir işin yapılması, örgütün yapısal varlığına karşı büyük bir hareket ve yıkıcı eylem olarak değerlendirilir. Bunun karşılığı da büyük cezadır ve ölümdür. 2) Lice, uzun zamandır kamuoyunun gözü önünde olan bir yer. Karakol eylemlerinden dolayı, PKK’nın sürekli kontrolü altında. Bu nedenle, PKK yönetiminden habersiz herhangi bir kararın Lice’de alınması, bir işin ve eylemin yapılmasının pratik olanağı yoktur. 3) Heykelin hazırlanması özel bir çalışmayı ve hem de uzun bir çalışmayı gerektirir. Ayrıca heykelin özel bir alanda hazırlanması gerekir. Bunu da ancak PKK yönetimi becerebilir. 4) Son açıklamalara göre, heykelin 6 aydan daha fazla bir zamandır mezarlıkta dikilmiş olduğudur. Bu durumda Lice’de çok güçlü bir desteğe sahip olan, oyların ezici çoğunluğunu elde eden PKK yöneticilerinin bu durumda habersiz olması olanaklı mı? O zaman gerçek ne? Birinci gerçek, PKK yöneticilerinin bir kesiminin gerçekten devletten yana olmalarıdır. Öcalan’ın devletten yana olduğu tartışmasız. İkinci gerçek, PKK’nın ikili oynadığı, “tavşana kaç tazıya tut” dediği bir ahvalin olmasıdır. Ama değişmeyen gerçek, Kürtlerin PKK yöneticileri tarafından devlete altlık oldukları, Kürtlerin bağımsızlığının ve Kürtlerin kendi kendilerini yönetmelerinin engellenmek istendiğidir. Buna karşılık, bağımsızlık için dağa çıkanların da tepki içinde olmalarının, eşyanın tabiatına, toplumsal ve doğa yasasına uygun davranış içinde olduğudur. Amed, 25 Ağustos 2014 Yükleniyor...
|