SON DAKİKA
Diyarbakır Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde…
Fırat başkan ilk sözünü tuttu:…
İş İnsanı Saffet Çerçi’den Mübarek…
Diyarbakır bir değerini kaybetti! İhsan…
İran Teokratik Diktatörlüğü Kürtler Üzerindeki Zülme Devam Ediyor / Açlık Grevlerini Destekleme Eylemi…İran, hem imparatorluk ve hem de ulus devlet döneminde, Ortadoğu’nun önemli ve tayin edici aktörlerinden biri oldu. Zaten İmparatorluk döneminde de Ortadoğu’da iki imparatorluk mutlak egemen ve hüküm eden durumundaydılar. Bu nedenle, Ortadoğu’da iki İmparatorluk arasında, egemenlik ve nüfuz alanlarını genişletme savaşları olmuştur. Bu savaşların hemen hemen hepsi de Kürdistan toprakları üzerinde devam etmiş ve Kürdistan’ın her iki parçasında da büyük katliamlara, ekonomik ve sosyal yıkımlara yol açmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’da Viyana kapılarına kadar dayanmasına rağmen, Pers İmparatorluğunu geriletememiş, Pers İmparatorluğundan toprak alamamış, yeni bir nüfuz ve egemenlik alanı yaratamamıştır. Farslar, imparatorluktan ulus devlete geçiş yaptıktan sonra da, becerikli oldular. Osmanlı İmparatorluğu gibi, kendi sömürgelerini kaybetmediler. Sömürgeleri üzerinde her dönem “demir ökçe” rejimlerle, diktatörlüklerle mutlak anlamda egemenliklerini sürdürdüler. İran, 21. Yüzyılda, ülke konumlarına sahip birkaç milleti (Kürtleri, Azerileri, Belucileri, Arapları) sömürge statüsünde tutma becerisi gösteren ve bölünmeyen sömürgeci devletlerden biridir. Türk Devleti, toprağa bağlı ve ülkeleri Kürdistan olan tek Kürt milletini, sömürge altı ve statüsüz bir yapıda kendi sömürge egemenliği altında tutmaktadır. Türk Devleti’nin egemenliği altındaki diğer etnik topluluklar, toprak sahibi değillerdir. Oysa İran’da Farslar dışında 4 millet (Kürtler, Azeriler, Beluciler, Araplar) toprağı olan ve ülkeleri olan, milletlerdir. Üstelik İran’da egemen ve sömürgeci olan Fars ulusu da, sayısal olarak azınlık konumundadır. İran’ın bu statüsü, İran ulus devletinin becerisini ortaya koymaktadır. İran ayrıca bu konumuyla, tam anlamıyla “halkların hapishanesi” tanımını hak eden bir devlet yapısına sahip. ***** İran’da, kısa bir dönem, İkinci Dünya Savaşından sonra Iran’ın işgal edildiği dönemde, Sovyetler birliğinin desteğiyle “Azerbeycan Demokratik Halk Cumhuriyetinin” kuruluşu dışındaki direniş ve “ayaklanmayı” bir tarafta tutarsak, Kürtler dışında hiçbir millet, İran Devletine ve sömürgeci egemenlerine karşı ayaklanmamışlardır. Kürtler dışındaki milletler, İran Devleti’ne karşı teslimiyeti ve sesizliği seçmişlerdir. ***** Bilindiği gibi Kürdistan, 1639’da yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla, Osmanlı ve Pers İmparatorluğu arasında bölündü. Kürdistan’ın topraklarının büyük parçası Osmanlı İmparatorluğu ve küçük bir parçası da Pers İmparatorluğunun egemenliği altında kaldı. Kürtlerin, hem Pers İmparatorluğu döneminde ve hem de İran ulus devleti döneminde ülkeleri işgal edildi ve ulusal hakları gasp edildi. Kürtler bu nedenle, ulusal hakları, bağımsızlığı ve özgürlüğü için hep direnen bir millet oldu. Kendi devletlerini kurmak ve özgürleşmek için çetin mücadeleler verdiler. Buna karşılık Kürtler, devletin büyük zulümleriyle, katliamlarıyla ve toplu idamlarıyla karşı karşıya kaldılar. Kürtler, Kürdistan’ın Doğusunda, İkinci Dünya Savaşından sonra, uzun ve çetin ulusal mücadelelerinin sonucunda, kendi devletlerini kurdular. Bu devletin kuruluşunda, Sovyetler birliğinin etkisi ve rolü belirleyici oldu. Ne yazık ki, Sovyetler Birliği, İngiltere ve ABD ile anlaşma yaptıktan ve dünyanın bölüşülmesi üzerinde anlaşmalar sağladıktan sonra, İran’da çekildiler. Bunu fırsat bilen Şah Diktatörlüğü, Kürdistan Devleti’ni yıkmak için harekete geçti. Bu hareketinde de kısa sürede başarılı oldu. Kürdistan Devleti’ni yıktı. Devletin Cumhurbaşkanını, hükümet üyelerini, askeri sorumlularını tutukladı. Olağanüstü ve hukukla ilgisi olmayan bir yargılama yaparak, Kürdistan Cumhurbaşkanını ve diğer sorumlularının hepsini idam etti. ***** O tarihten sonra da İran ulus devletinin Kürtler üzerindeki zulmü durmadı. Kürtler de bu zülme karşı mücadalelerini İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin (İKDP) öncülüğünde sürdürdüler. Kürtler, 1968 yılında, Serdeşt Bölgesinde İran KDP-Devrimci Komitesi, Mele Aware, Süleyman Muini, Abdullah Muini ve arkadaşlarının öncülüğünde bir ulusal ayaklanma hareketi başlattılar. Bu ulusal ayaklanma hareketi de, başarıya ulaşmadı. Bastırıldı ve hareketin liderleri öldürüldüler ve toplu idam edildiler. ***** Kürtler, 1979 yılında da, Şah Diktatörlüğünün yıkılmasında önemli rol oynadılar. Şah Diktatörlüğünün yıkılmasından sonra Kürtler, Kürdistan’da geçici egemenlik sahibi oldular. Yeni rejimin Kürtlere Otonomi yanıyacağı beklentisi içinde olundu. Ama İran Teokratik İslam Rejimi, Kürtlere ihanet etti. Eylül 1979 yılında Kürdistan’a saldırıya geçti. Kürtler de, İran KDP, Komeleya Zehmetkêşanên Kurdistanê, Şeyh Îzzeddîn Hüseyni Öncülüğünde, önce şehirlerini korudular, sonra da dağlara çekilerek pêşmerge savaşı başlattılar. İşte o günden itibaren, Kürdistan’daki katliamlar, toplu idamlar son bulmadı. En önemlisi de Kürtlerin önemli liderlerinden biri olan Dr. Abdurrahman Kasımlo hile ve kalleşlikle barış sasında Avrupa’da katledidi. Akabinde de İran KDP’nin Genel Sekreteri Dr. Seîd Şerefqendî Avrupa İran İslam Rejiminin katilleri ve tetikçileri tarafından Avrupa’da büyük bir cüret gösterilerek katledildi. 1979’lardan sonra en azından 3 yıl boyunca, günde ortalama 35 kişi idam edildi. Bunların çoğunluğu Kürddü. Şimdilerde de Kürtlere yönelik bu zulüm ve toplu idamlar devam ediyor. İran’da 29 Kürt yurtseveri ve Kürdistan dava sahibi gençler, ulusal mücadelelerinin bedeli olarak topluca idam edilmeyi beklerken, açlık grevlerini başlatmış konumdalar. Bu açlık grevlerini, ölüm oruçlarına dönderdiler. Halen de bu ölüm oruçları devam ediyor. Ölüm oruçları onların hayatlarını tahdit eder durumdadır. Bu açlık grevlerine destek olmak ve onların seslerini dünyaya duyurmak için Kürdistan Ulusal Demokrat Parti Hareketi: 17 Aralık 2014 Tarihinde dönüşümlü sürekli bir açlık grevi başlattı. Bu açlık grevi devem ediyor. Ben de 18 Aralık günü 24 saat boyunca bu açlık grevine destek olmak için katıldım. Kürdistan Ulusal Demokrat Parti Hareketi, İran’daki ölüm orucu ve kendi açlık grevleriyle ilgili, 17 Aralık’ta bir basın toplantısı yaptı. Basına ve yoğun destekleyici kitlesine bir açıklama sundu. Bu açıklamada, İran’da ölüm orucunu sürdüren kahramanlar, Kürdistan dava adamları ve kendileriyle ilgili gerekli bilgilendirme yaptı. Bu açıklamayı olduğu gibi sunmayı doğru buldum. Açıklama şöyle: “Bugün 10 aralık dünya insan hakları günü .Urmiye cezaevinde kürt siyasi tutsaklar açlık grevinin 22. Gününde maalesef ilk Şehidini geçen hafta verdi.Greve katılanlardan dördünün ağır sağlık sorunları var.İnsan hakları örgütleri sessizliğini koruyor. .Hergün Kürtler tüm Dünyanın gözü önünde dar ağaçlarında sallandırılıyor.59 Kürt idam sehpası için bekliyor.Dünya sessiz,İnsan Hakları Örgütleri sessiz...10 Aralık Dünya İnsan Haklarının mesajlarının yayınladığı,kokteyllerinin verildiği Sembolik İstatistiklerinin Yayınladığı şu saatlerde Urmiye cezaevinde işkence ve Baskılar devam etmekte.Uluslararası insan hakları örgütleri tam da bugün müdahale etmiyecekse,İRAN Devleti üzerinde baskı oluşturmayacaksa,neyi bekliyorlar.Onlarca Kürdün işkencelerde ve açlık grevlerinde ölmesinimi bekliyorlar.Kürtlerin toplu halde idam sehpasına çıkarılmasınımı bekliyorlar.İŞİD’in öldürdüğü bir Avrupalı için kıyameti koparanlar nerdesiniz.Sinanogda katledilen dört İsrailli için,Dünyayı ayaklandıranlar nerdesiniz.Bir Filistinli için Allem-i cihanı ayaklandıran, ağlayanlar nerdesiniz.Gezide iki ağaç için Yaşamını kilitleyenler nerdesiniz.Uluslar arası İnsan Hakları örgütlerine ve Dünya insanlık ailesine sesleniyoruz;Doğu Kürdistan’da yaşanan vahşete ses verin!Açlık grevlerinde yaşanacak ölümleri engellemek için girişim yapın idam sehpaları kaldırmak için uluslar ararsı baskı geliştirin.Böyle anlamlı bir günde harekete geçmiyecekseniz, ne zaman geçeceksiniz.Yeter artık…!Duyun Kürdistan halkının çığlığını…” Öncelikle biz Kürtler, bu çığlığı duyalım. Kahraman ve Kürdistan Dava Adamı kardeşlerimizin davasına destek olalım. Yükleniyor...
|