SON DAKİKA
Diyarbakır Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde…
Fırat başkan ilk sözünü tuttu:…
İş İnsanı Saffet Çerçi’den Mübarek…
Diyarbakır bir değerini kaybetti! İhsan…
KARANLIK ÖLÜM
İşini severek yapıyor sayılmazdı çünkü temiz havaya, ışığa, umuda hasretti. Hem de iki amcası yıllar önce madende meydana gelen grizu patlamasıyla can vermişti.
Ama her şeye rağmen vardiyaya verilen işin tamamlanması gerekiyordu. Çalışma şartları, İşçi hakları, kalori ölçülü yemek istihkakı, ulaşım servisi, yaşam odası, izin, rapor vs. gibi palavralar, süslü toplantı salonlarındaki matbu evraklarda yazılıydı. Bunları teftiş heyetine söylemek işten atılma nedeniydi. Başka madenlerde çalışamazdı çünkü patronlar kendi aralarında yaptıkları antlaşmalarla “ bir madenden ayrılan işçiyi bir başka madende işe almama “ ya sözleşmişlerdi. İşinden şikâyet etme gibi ihanet içeren konuşmalar kimsenin haddine değildi. Bunları ilgili makamlara, Devlet ricaline, teftiş heyetine söylemek kendi idamını imzalamaktan ibaretti. Ocağa gelen müfettişler patronun adamlarıyla şöyle bir geziniyor sonra her şey yolunda raporu tanzim ediyorlardı. Hatalı olanların rapor gereklerine de bir sürü zevat araya girerek engel oluyordu. Biricik kızı bu yıl okula başlayacak, oğlu üç yaşına basacaktı. Onları büyütünceye kadar dişini sıkmalıydı. Sustu, düşündü, yutkundu ve boş verdi. Elindeki kömür parçasını vagona koyarken, korkunç bir gürültüyle irkildi. Çocukken bahar aylarındaki yağışlarda çakan şimşek hatta yıldırıma benzer bir gürültüydü. Ama olamazdı çünkü burası yerin 450 metre altındaydı. Doğal afet gibi herhangi bir aksilik mi yaşanıyordu, karar veremedi. Her ne ise kelime-i şahadet getirmeye vakitleri vardı ve güzel öleceklerdi. Grup arkadaşları ile göz göze geldiler, kurdukları hayaller burada sona ermişti sanki. Birden su şırıltısıyla kendilerine geldiler. Galerinin istinat duvarından içeriye su sızmaya başlamıştı. Bir yerlerden duyduğuna göre, tehlike anında iken imdat diye çığlık atmak insanı çıldırmaktan koruyordu. Oysa Burada çığlık atmanın bir faydası olmayacaktı çünkü duyan olmazdı. Kızını düşündü bir an, hep gelinlik giyeceği günü hayal ediyordu. Asla bir madenciye vermeyecekti. Karısı akşama yoğurtlu kabak kızartması yapacaktı, kokusunu duyar gibi oldu. Oğlu henüz üç yaşına girecekti, komşu çocuğunun kırık oyuncak arabasıyla ödünç oynamaktan bıkmıştı ve yenisini istiyordu. Bir türlü vakit bulup çarşıya gidememişti. Her şey gözünün önünden bir film şeridi gibi geçerken suyun sesi artıyordu. Kaskatı kesilmiş bedeni hareketsiz ve tepkisizdi. Hava yoktu, çıkış yoktu, yaşam odası yoktu, umut yoktu ve kurtuluş yoktu. Ve her şeyden kötüsü yüzme bilmiyordu…. KARANLIK ÖLÜM ( Babasını bekleyen tüm çocuklara ithaf ) Bir gece daha bitti, Bir şafak söktü karanlığın ağzında, Bekliyorum, gözlerim uzaklarda, Bekliyorum, hıçkırık boğazımda. Ne olur, çık madenin içinden, Ne olur dön artık gurbet elden, El salla, gülümse o cehennemi yerden. Yokluğuna alışamam, Hem sensiz de yaşayamam. Bilirsin sen olmadan uyuyamam. Şeker istemem bir daha, Oyuncak falan asla. Ekmek yemem istersen, Okula da gitmem masraf olmasın diye, Girme bir daha o karanlık kuyuya. Yeter ki, kal yanımda, Yeter ki, babam olsun her günümde, her anımda. Umutlarım üşüdü, Sensiz, çok soğuk burası. Bir mucize olsun, ne olur. Alışkın değilim böylesi azaba, Çık gel olduğun yerden. Ne olur kucağında ısıt beni, Kömür karası ellerinle, Ne olur, Kucakla beni baba.. A.N.G Konuşma Sonu
Yükleniyor...
|