SON DAKİKA
Diyarbakır Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde…
Fırat başkan ilk sözünü tuttu:…
İş İnsanı Saffet Çerçi’den Mübarek…
Diyarbakır bir değerini kaybetti! İhsan…
Şengal’de Kanton ve Pêşmergelere Silah Verilmemesi İsteği: PKK’nın İşgalci, Hegemonik Yapısını ve Kötü Niyetini Ortaya Koyuyor…
ibrahim GÜÇLÜ ibrahimguclu21@gmail.com
Kürt milleti, belirli bir aşamadan sonra, önce iki ve daha sonra dörde bölünmüş bir millet konumunda yaşamaya başladı. Kürtlerin ülkesi de, doğal olarak aynı trajediyi yaşamak durumunda kaldı. Kürt milleti: İkili parçalı halde, 17. Yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı ve Fars İmparatorluklarının bünyesinde yaşamını devam ettirdi. Dört parçalı halde de, 20. Yüzyılın başlarından itibaren 4 Sömürgeci Devlet; Arap, Türk ve Fars Ulus Devletlerinin egemenliği, sömürgeci sistemleri altında yaşamını devam ettirdi. Kürdistan’ın Güney parçasında dışındaki bu sömürge ve hatta sömürge altı yaşamı halen de devam ettiriyor. İmparatorluk bünyesinde Kürtlerin yaşadığı dönem, görece sınırlı otonom ve özerk dönemleriydi. İmparatorlukların esas olarak Kürtleri ortadan kaldırma, tümden asimile etme ve jenoside tabi tutma hesapları yoktu. Diğer milletler ve ulusal azınlıklar için de durum böyleydi. Bu da İmparatorluğun yapısallığının doğal bir sonucu ve gerekliliğiydi. Ne zaman ki hakim ulusların ulus devletçi akımları, tek ulus egemenliğini yaratmaya çalıştılar, o zaman da impartorlukların bünyesinde bozulmalar, çöküşe doğru gidişler başladı. Hakim Ulus devletlerin kuruluşuyla birlikte de, imparatorlukların yaşamı son buldu. Hakim Ulus devletlerin dönemi başladı. Hakim ulus devletler dönemi, Kürt milletinin, yok sayıldığı, jenosidlerin ve katliamların reva görüldüğü, asimile ve ulusal tüm haklarının gasp edildiği, sömürge altı yaşama mahkûm olduğu dönemdir. Buna rağmen, Kürdistan ve Kürt milletinin bölünmesi, fiziki bir bölünme oldu. Kürtler arasındaki sosyal yaşam birliğinin geçirgenliği, psikolojik ve kültürel birliği, yasaklı ve tel örgüler arkasındaki zorlu temasları, dayanışmaları, sevgileri, hasretleri, kız alıp vermeleri devam etti etti. Kürt milletinin ve Kürdistan’ın bölünmüş hali, doğal olarak farklı sömürgeci merkezi otoritelere göre şekillenmeyi sağladı. Bunun sonucu olarak da, Kürtlerin bağımsızlık ve özgürlük mücadeleleri bütünlüklü bir yapı taşımadı, parçalı bir halde, değişik zaman dilimlerinde geliştiler. Kürtlerin bağımsızlık ve özgürlük mücadeleleri Kürdistan’ın herhangi bir parçasında devam ederken, bir yandan diğer parçalardaki ulusal hareketlerin gelişmesini doğrudan etkilerken, bir yandan da diğer parçalardaki Kürtler ve Kürdistan örgütleri, o bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine her biçimde destek olmuşlardır. Kürtler ve Kürdistan örgütleri, birbirlerine destek olurken, birbirlerinin iradelerine ve hukuklarına saygı duymuşlardır. Her parçadaki önderlerin, örgütlerin, egemenliği altında, onların hukukuna bağlı olarak destek ve hizmette bulunmuşlardır. Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti’nin kuruluş çalışmalarına, İran Kürdistan Demokrat Partisi (İran KDP) ve Lideri Qazî Mihemed öncülüğünde destek olunmuştur. Kürt lideri Mustafa Barzani ve arkadaşları, İran KDP’nin öncülüğünde ve onların belirlediği hukuk çerçevesinde Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti’nin kuruluşuna destek olmuşlardır. Kuruluştan sonra da, aynı hukuk çerçevesinde davranılmıştır. Yine aynı hukuk çerçevesinde Qazi Mihemed halkıyla kalmayı kararlaştırdığında, Kürt lideri Mustafa Barzani ve arkadaşları, Sovyetler bİrliği’ne geçiş yapmışlardır. Kürdistan’ın Güney’inde, silahlı ulusal hareket 1961 yılında başladığı zaman, aynı hukuk çerçevesinde diğer parçalardaki tüm Kürtler ve Kürdistan örgütleri destek sunmuşlardır. Kürdistan’ın Doğu ve Kuzey parçalarındaki ulusal hareketlere, bağımsızlık ve özgürlük mücadelelerine de, bu hukuk çerçevesinden destek olunmuştur. 1970’lerin ortalarından itibaren, Kürdistan’nın değişik parçalarındaki örgütlerin ilişkileri daha da gelişti. Örgütler arasında eşitlikçi ve adaletli sistematik bir hukuk geliştirilmeye; Kürdistan genelinde sistemli, kurallı bir yapılanma için çalışıldı. Ulusal Kongre ve Ulusal Cephe tartışmaları devreye girdi. Bu iki örgütlenme alanındaki tartışmalar, karşılıklı saygı, örgütlerin ve parçaların birbirlerinin iradelerine saygılı olmaları çerçevesinde yürüdü. Ne yazık ki, PKK, Sömürgeci Türk Devleti tarafından bir proje olarak yapılandırıldığı zaman, birçok misyon ve görevle yüklenildi. Kürtlerin, devlet olmasını, Kürtlerin kendi iradeleriyle kendi kendilerini yönetmesini Kürdistan’ın Kuzeyinde engellemek olduğu gibi, bölge sömürgeci ülkelerin bir projesi olarak da Kürdistan’ın diğer parçalarından ulusal hareketleri ve örgütleri dinamitlemek, Kürdistan örgütlerini tasfiye etmek ve Kürdistan’ın diğer parçalarında egemen ve hegemonik otoriter ve faşizan yapı kurmak; bir tasfiyeci ve kontrol gücü olmak, misyonunu yüklendi. PKK, bu misyonunu başarılı bir şekilde yerine getirdi. Kürdistan’ın bütün parçalarında egemen ve hegemonik olma konusunda açıkça karar aldı. Bu kararının sonucunda, Kürdistan’ın Güney’inde, Doğusunda ve Güney Batısında işgalci eylemelerine devam etti. Binlerce Kürt yurtseverinin katledilmesini planlı bir şekilde gerçekleştirdi. Güney Batı Kürdistan’da rejimle anlaşarak, ulusal hareketin dinamiklerini parçaladı, yok etti, örgütleri tasfiye etti. Güney Batı Kürdistan’da işgalini gerçekleştirerek, Kürdistan’ı üçe böldü. Bütün hak ve özgürlükleri ortadan kaldırdı. Katliamlar yaptı. Kürt liderlerini öldürdü. Günümüzde de bu faşist uygulamalarına devam ediyor. Güney Kürdistan’da Federe devletin ortadan kalkması için Öcalan direktifler verdi. Kürdistan Devleti’nin, 2. İsrail olarak bela bir devlet olarak Ortadoğu’da kurulacağını, buna müsaade edilmemesi gerektiğini Türk Sömürgeci Devleti’ne iletti. Türk Devleti’nin kendileriyle ittifak ederek bu gelişmeyi engellemesini talep etti. Türk Devleti’nin desteğiyle Kerkük’ü Türkmenler ele geçireceğini planlamaya çalıştı. IŞİD Şengal’e Silahla Saldırdı ve Katliam Yaptı, PKK de Psikolojik (Medya ve Yalan) Savaşıyla IDİŞ’ın Eylemini Tamamlamaya Çalıştı… IŞİD, Musul’u ele geçirdikten Kürtlerle savaş yapmayacağını açıkladı. Kürtler de, Kürdistan’ın yönetimi altında olmayan ve referandumla durumları tayin edilecek bölgeleri, Kerkük dahil, kontrol altına aldı. Savunma stratejisi tayin etti. Kendilerine yönelik saldırıların olması halinde kendilerini savunacaklarını dünya kamuoyuna açıkladılar. Buna rağmen, IŞİD Kürdistan’ın en hassas, farklı dine sahip olan Kürtlerin yaşadığı bölgeye saldırması nedenen? sorusu önem kazanmaktadır. O aşamada Kürtlerin bağımsız devlet ve konfederal devlet hazırlıkları devam ediyordu. Meclis’te Kürt Devleti için referandum komitesi kurulmaya karar verilmişti. Bundan sömürgeci güçlerin ve onların işbirlikçişlerinin çok rahatsız oldukları, bunu engellemek için planlar yaptıkları biliniyordu. İşte tam da bu momentte IŞİD’ın Şengal’e saldırısı gündemleşti. Kürtlerin devlet olamayacakları, Kürdistan’ın da yönetilemez bir yer olduğu gösterilmeye çalışıldı. Kürdistan yönetiminin de Irak Maliki yönetimi gibi yeteneksiz, beceriksiz, basiretsiz, yönetemez oldukları gösterilmeye çalışıldı. Bu saldırıdan amaç, Kürt Devleti engellemek olduğu açığa çıkmış durumda. Bundan kimlerin menfaatleri varsa, bu planı yapanlar onlardı. PKK’de Kürt Devletinden rahatsız olduğu: Öcalan, Hatip Şakşak, Cemil Bayık, Rıza Altın tarafından çoktan açıklanmıştı. Bu nedenle, IŞİD’ın Şengal’e saldırması, kamuoyundaki manipülasyonun ve algının ötesinde, PKK’nın bu duruma oldukça sevindiğidir. PKK bu sevincini, Kürdistan Hükümetine ve Kürt silahlı güçlerine karşı başlattıkları psikolojik savaş, yalanlarla ortaya koydu. PKK, Kürdistan Hükümetinin, Kürdistan liderinin ve pêşmergelerin itibarsızlaştırılması için elinden geleni yaptı. Türk ulusalcıları da onların psikolojik savaş kampanyalarına açıkça destek oldular. Özcesi sömürgeci devletlerin açıkça yapmaya cesaret edemediğini, PKK yaptı. PKK’nın Şengal’de Kanton kuracaklarını açıklamaları da bu kirli plan ve kampanyalarının bir parçasıdır. Ayrıca, PKK, hem bir Kürt örgütü olmadığı, hem de Güney Kürdistan örgütü olmadığı halde böyle bir girişim için açıklamada bulunması, hem bir provakasyon ve savaş kışkırtıcılığı, hem de PKK’nın kendisi için yeni bir egemenlik alanını, hegemonik otoriter yapı oluşturmak istemesini; işgalci, yıkıcı, terörist yapısını bir kez daha dışa vurmasıdır. Cemil Bayık’ın, Avrupalılara, pêşmergelere silah verilmemesi konusunda gösterdiği nedenler, pêşmergeye yönelik hakaret ve horlayıcı açıklamalar da, PKK’nın yürüttüğü psikolojik savaşın bir devamıdır. Cemil Bayık’ın pêşmerge yerine kendilerine silah verilmesini talep etmesi, bir çılgınlık değilse; işgalci, yıkıcı, terörist niyetlerinin açığa çıkması; PKK’nın Kürdistan Federe Devleti’ni yıkmak istediğinin somut göstergesidir. Yükleniyor...
|