SON DAKİKA
Diyarbakır Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde…
Fırat başkan ilk sözünü tuttu:…
İş İnsanı Saffet Çerçi’den Mübarek…
Diyarbakır bir değerini kaybetti! İhsan…
SÖZÜM MECLİSTEN DIŞARI, ETRAF NAMUSSUZ KAYNIYOR…
“Fazileti olmayan insan, hayvanların en kirlisi, en vahşisi, en muhteris ve en doymak bilmez olanıdır” demiş Aristoteles, bence çokta doğru da söylemiş.
Lokantaya gider bir kebap söylersiniz, kebabın 100 gram olması gerekirken nedense size gelene kadar 50 grama düşer. Köfte istersiniz tavuk derisi ve daha birçok envai türlü faili belli olamayan malzeme çıkar. Tatlı istersiniz şerbet yerine tatlandırıcı çıkar, şeker alırsınız içinde renklendirici, çay alırsınız boya, kömür alırsınız taş, deterjan alırsınız kireç, kıyafet alırsınız fason, alırsınız, alırsınız hepsi sahte, hepsi namussuzca, ahlaksızca çıkar. Ticaret işte bu kadar kirlenmiş, bu kadar namertleşmiş. Gerçi insanlar artık sahte, ürünlerin sahte olması çok mu? Sözüm meclisten dışarı, içeri, sağına, soluna ama vereceğim örneklerden yola çıkarak varın sizler fikir yürütün: Geçtiğimiz günlerde bir MEŞHUR tatlıcıdan tatlı aldım. Tatlısını öyle bir anlatıyor ki sanırsınız dünyanın en dürüstü. Yok, tereyağı ile yapıyoruz, yok fıstıklarımız özel, bilmem daha neler, neler. Bir kilo aldım almasına ama adetine baktım sanki az gibi. Öyle merak ettim ve şu kutuyu tartsana dedim çalışan elemana. Tartının üzerine attığı tatlı kutusu 180 Gram ve alım maliyeti ise 0,90 Kuruş. Tatlının kilosu ise 35 TL. Yani 180 gram kutuyu aslında bana 7 liraya geri satıyor bu esnaf kardeşimiz. Şimdi bu tatlıyı satan arkadaş beni böyle kazıklarken sattığı ürünün kalitesinden de şüphe etmemiz normal olur değil mi? Ben bu ve benzer yöntemlerle halkı kandıran şahısların namusundan, şerefinden ve ahlakından şüphe ederim. Eğer birde hacıyım diyorsa İMANSIZ da derim. Esnaflık yaptığını ve çocuklarına helal rızk yedirdiğini iddia eden bu ve benzer mahlukatlar değil mi ahlak yoksunları? 7 Liraya imanlarını satan imansızlar bunlar. Bir diğer örneğim ise şu: Dün günlerden Cuma idi. Her zaman alışveriş yaptığım manava gittim ki bu güne kadar ne pazarlık ettim, nede satışını yaptığı ürünlere hiç dokunmadım. Söylediğim şuydu, ürünün temizinden ver. Kış kabağı alayım dedim ve bir buçuk kilogram tartmasını istedim. Manav arkadaşımız özenle kabağın en kötü kısmını kesip tarttı ve verdi. Parasını ödedim ve bundan sonra kendisinden alışveriş yapmayacağımı beyan ettim. Nedenini sordu bana verdiği kabak ile tezgaha bıraktığı diğer kabağı yan yana koydum. Bana ikisinin arasında bir kıyas yapmasını, fiyatını sormadan ödemesini yaptığım kabağı değerlendirmesini istedim ve sordum, neden kabağın artıklarının ve kötü olan kısmını bana verdin, seninle hiç pazarlıkta etmedim ve sürekli senden alışveriş yaptım. Merak ediyorum bu kurnazlığı bana neden yaptın diye sordum. Kem, küm, hık, mık, armudun sapı, üzümün çöpü dedi ve beni kaybetti, çünkü bir müşterisi artık azaldı, hemen ardından da Cuma namazını eda etmek üzere camiye süzüldü. Sözüm o ki, Ticaret ile iman ne kadar büyük bir tezat değil mi? Oysaki terazinin hesabı ne kadar ağır ve çetindir. Aslına örnekleri o kadar çoğaltabiliriz ama çıkan sonuç yine insanların ihanetçi ve karaktersizliklerinden kaynaklanan sıkıntılar. Hepimizin her gün yaşadığı ve kanıksadığı rutinler gibi görünüyor. Oysaki hırsızlıkları ile bizim yaşamımıza tutunan bir asalaktan, keneden farkları yoktur. Çocuklarımıza bırakacağımız dünyaya, yarınlara bir baksanıza; hepsi, namertlik, namussuzluk, hırsızlık ve ahlaksızlık üzerine kurulu. Demem o ki, mademki Müslümansız böyle olmamalıydı be dostum. Saygılarımla besenk@hotmail.com Yükleniyor...
|