"…Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona yardımını kesmez, ona yalan söylemez, ona zulmetmez. Her biriniz, kardeşinin aynasıdır, onda bir rahatsızlık görürse bunu ondan izale etsin." (Müslim, İman 95)
Müslümanlar Hangi ırktan, hangi renkten, hangi bölgeden, hangi kavimden ve hangi dilden olursa olsun, katıksız iman kardeşidirler. Onlar Rabbi olarak Allah`a, din olarak İslâm’a ve önder olarak Resulullah Muhammed (sav)'e Katıksız iman etmişlerdir. Bundan dolayı kardeşler olmuş ve İslam Milletinin mensupları haline gelmişlerdir.
Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, bu vahdet bayrağı altında birleşen mü'minler aynı milletten olup sanki bir vücudun organları gibidirler. Hepsi iman bağıyla birbirine bağlanmış, kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulpa yapışmışlardır. H.z peygamber Müslümanları bir vücuda benzetmiş bir yeri hasta olursa vücudun hepsi hasta olur diye bizlere hitapta bulunmuş
Numan b Bişri (ra)' ın rivayetiyle şöyle buyuruyor: Peygamber (sav): “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” ( Buhârî, Edeb 27)
Sevgisizlik, merhamet yoksulluğu ve şefkatsizlik, acı veren ve insanı ateşler içinde yakıp kavuran bir hastalık gibidir.
Vücut uzuvları bir gün kendi aralarında toplantı yaptılar. Hepsi mide için çalıştıklarından şikâyetçidirler. “Mide hiçbir şey yapmıyordu ve onlar olmadan da hiçbir şey yapamazdı” diye düşünüyorlardı. Oldukça sinirliydiler. Toplantının sonunda organlar artık midenin isteklerini yerine getirmemeye karar verdiler.
Göz, ben bundan sonra seçmeyeceğim; eller tutmayacağım; ağız, gıdaları kabul etmeyeceğim; dişler, çiğnemekten vazgeçeceğim; ayaklar, mide için adım atmayacağım diyerek kararlarını ifade ettiler.
Dediklerini yaptılar ve mideyi boş bıraktılar. Fakat aradan çok geçmemişti ki, gözler bulanmaya, eller titremeye, ağız kurumaya, dişler çürümeye, ayaklar takatsiz kalmaya başladı. Görünen o ki, mide onlarsız hayatını sürdüremese de, onlar da midesiz yaşayamayacaktı.
Bir vücudu meydana getiren bütün uzuvların bir biri için çalıştığını ve böyle bir birliktelik olmadan yaşayabilmenin mümkün olmadığını anladılar. Demek ki, herkes birbiri için çalışıyordu ve her uzvun eksikliği hissedilecekti.
Milletler ve hatta insanlık, bir tek vücut gibidir. İnsanlar ve kurumlar o vücudun sıhhati, gelişip ilerlemesi herkesin üzerine düşeni yapması ile mümkündür. Yoksa huzursuzluk, kokuşma, çürüme, anarşi ve gerileme başlar. Hiç kimse halinden memnun olmaz, hiç kimse tek başına hakiki saadeti yakalayamaz. Son sözümü hacı Bektaşi velinin sözüyle bitirmek istiyorum.
“Sevgi varken nefret niye, / Barış varken savaş niye/ Kardeşlik varken didişmek niye / Dostluk varken düşmanlık niye / Hoşgörü varken bağnazlık niye,/ Özgürlük varken tutsaklık niye, / Adalet varken, haksızlık niye?” Hacı Bektaş Veli