Bir kimsenin mürşidine bağlılığı, Kur’an ve Sünnet dairesi içinde olmalıdır. Aksi durumda böyle birinin dünya ve ahireti helak olur. Bir deyim vardır: “Çarşıya pirince giderken evdeki bulgurdan olmakta vardır.” Günümüzde ki şeyhlere bağlılığın bir kısmı bu türdendir. İşi şirke kadar götürüp kendini Müslüman sanan zavallılar hiçte az değildir. Adam evliya olmak için kapıya gelmiş, kapıdaki insan suretinde bulunan şeytanlar bu adamı güya irşad etmek niyeti ile dininden imanından ediyorlar. İstismarcılar bu teslimiyet işinde başarılı olmak için, Musa(a.s.) ile Hızır’ın(a.s.) Kur’an’da geçen kıssalarını kullanarak, güya şeyhlerinin; “her dediğinin doğru olduğu” anlayışı ile bağlı olan taliblerin iradelerini yok etmeye çalışıyorlar. Şeyhin her sözüne ve her dediğine teslim olunması gerektiğini söyleyen bu istismarcılara:
“ Hızır ve Musa’nın (A.S.M) sadık birer kul ve Musa’nın bir Rasul olduğunu ve Hızır’a verilen ledünni ilimin Allah(c.c.) tarafından Kur’an’da teyit edildiğini, halbuki teslim olunan şeyhin sadakati hakkında ise böyle bir İlahi mesajın olmadığı”
Rasulullah(S.A.V) Efendimiz bir gün, bir gurup sahabeyi (R.A) bir sefer için görevlendirir. Bunların başlarına da içlerinden birini komutan tayin eder. Bu gurup geceyi çölde geçirirler ve üşüdükleri için de, ateş yakarlar. Başlarındaki komutan tayin edilen şahıs buna karşı çıkar ve;” siz bana itaatsizlik ettiniz, size emrediyorum kendinizi bu ateşe atın!” diye emreder. Onlar bu emre karşı çıkarlar ve: “Biz bu dine kendimizi ateşe atmak için girmedik ” derler. Bu durum Rasulullah’a intikal eder. Rasulullah(s.a.v.):
-” Eğer bu adama itaat edip kendinizi ateşe atsaydınız ebediyen bu ateşten çıkamazdınız.” diye beyan eder.
Rasulullah(s.a.v.) efendimiz:
-“ Allah’a isyanda kula itaat yoktur “diye buyurmaktadır .
Kuran ve Sünnet yolundan ayrılmadan gerçek bir rehbere teslim olmak, dünya ve ahiretin kurtuluş vesilesi olur. Bir mürşide bağlanmaktaki maksat, Allah rızası için, nefsi emmare ve şeytanla mücadele etmek için olmalıdır. Bu mücadele ancak, Kur’an ve sünnet yolundan ayrılmadan olur. Yoksa kendine taptırmak isteyen şeyh müsveddelerine taparak, ebediyyen cehennemlik olmak değildir.
Yukarıda da belirtildiği gibi, sahte şeyhlik dinî bir hüviyet verilmek istendiğinden, biz de bunların iddialarını ve bâtıl âdetlerini, en sağlam delil olan âyeti kerimelerle, Peygamberimizin hadisleriyle ve İslâm Tarihinde cereyan eden olaylarla çürüteceğiz. Böylece yazının, kendi şahsî görüşümüzden ziyade dinî vesikalara dayanan sağlam delilleri ihtiva eden bir yazı olmuş. O zaman, sinsi hareketlerini dinin mukaddes perdesiyle maskelemeye ve dinî istismar ederek çıkarlarına alet etmeye yeltenenler, bu işin nasıl şiddetle geriye tepen bir silâh olduğunu göreceklerdir.DEVAMI YARIN