SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() BACASIZ FABRİKAMI ACABA-?-7
İlim ehlinin bazıları da bildikleri halde hakkı ve hakikati gizliyorlar...
Bildikleri halde, dünyevî düşünceler, mal, makam, mevki, para veya halkın sevgisini ve ilgisini kazanmak için; yanlış yere fetva veriyor. Cahillerin istekleri doğrultusunda konuşuyorlar... Bunlar, halkı dalâlete düşüren, sapıklardır. En büyük zalimlerdir. Bunlara "ulamâ-i sû" (kötü âlimler) denilir. Bunlar, dini dünya karşılığında satanlardır. Hâlbuki ilim zühde ve takvayı gerektirir. Hadisi şerifte buyruldu: "Kimin ilmi artar da (ziyade ilme sahip olur da) dünya (ve dünya malına karşı) zühdü (ve takvası) artmazsa; o kişinin ancak Allâhü Teâlâdan uzaklaşması artar..." (Camius's-Sağîr, 8397)işte bunlar Tasavvufu Alet Ederek Halka Zulmedenler. Nakil etiğimiz âyet, hadis ve diğer sözler, konumuzu teyit bakımından müstesna bir önem taşıdığından, Bu yazıyı yazmak ve neşretmekten yegâne gayemiz, cehaleti ve ondan doğan yanlış ve sapık inançlarla bunlardan neşet eden kötü işleri yenmekten ibarettir. Binaenaleyh bunun şahsî bir kin ne husumete mâtuf olduğunu iddia etmek tamamıyla yersiz ve gülünç olur. Hakikatte ne kimseyle bir husumetiniz, ne de kimseye karşı herhangi bir kinimiz vardır. Şunu kesin olarak ifade edelim ki, bir konuda münakaşaya atılırken hiç bir kimsenin şahsiyetiyle oynamaya asla hakkımız olmadığını biliyoruz. Hedefimiz, menfi fikirlere karşı fikirle çıkmak ve onları yine fikir ve ilimle mağlup etmektir. Bu itibarla, münakaşada esas aldığımız "Şahıslarla değil, fikirlerle mücadele" prensibinden asla ayrılmayacağız. Şu halde yazacağımız fikirleri ve açıklayacağımız gerçekleri üzerine alıp kendi hakkında yazıldığını sanmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bununla beraber yazının geniş çapta bir tepki uyandıracağını ve sahte şeyhlerle müfrit taraftarlarının aleyhimize dönmelerine sebep olacağını da kesinlikle biliyoruz. Fakat ne olursa olsun, artık bu kötü gidişe "dur" demenin ve ona ayak uydurup farkında olmadan karanlık uçurumlara yuvarlanarak inim inim inleyen milyonlarca masum insanı bu sahte şeyhlerin öldürücü şerrinden ve uyuşturucu zehirinden kurtarıp lâyık oldukları seviyeye çıkarmanın zamanı çoktan gelmiştir. Bu itibarla ne pahasına olursa olsun, hakka inanmayı, hakkı söylemeyi, hakkı savunmayı en başta gelen bir vazife telâkki etmekteyiz. Bu vazifeyi ifa etmek yolunda ne kadar engeller ve müşküllerle karşılaşırsak karşılaşalım, hepsini yıkıp aşmaya azimli olmamız gerekir. Büyük Peygamberimizin bu husustaki şu buyruğu bizim için değişmez bir düstur olmalıdır: "Hak acı da olsa, söyle!" Biz de bu düstura uyarak sahte şeyhlerin ve müritlerinin aleyhimize alacakları cepheye ve söyleyecekleri garezkârane sözlere önem vermeden bizim için tatlı, fakat çıkarlarını zedeleyeceği cihetle kendileri için acı olan hakikatleri söylemekten asla çekinmeyeceğiz. Şair Mehmet Akif aşağıdaki mısralarla, hakkı müdafaa etmek yolundaki azim ve iradenin nasıl olması gerektiğini, kendini örnek göstererek gayet canlı bir şekilde dile getirmiştir: "Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim, Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım, Çiğnerim çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım’’ Evet, aziz okuyucular! Ne pahasına olursa olsun hakka inanmak, hakkı söylemek ve hakkı yükseltmeye çalışmak lâzımdır. Yükleniyor...
|