SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() BALYOZ MAĞDURU ANNELERİN FERYADI!
Ne yaparsak yapalım, anne her yerde annedir. Yüreği her zaman yavrusu için yanmakta, gözleri yaşlarla dolmaktadır. İster asker, polis ve isterse dağdaki militan annesi olsun, ister yedi Yahudi ve azgın bir katilin annesi olsun ona düşen tek şey acı, gözyaşı ve yanmaktır.
Hiçbir anne evladını, dünyaya katil, hırsız, arsız olsun diye doğurmaz. O bütün şefkat, sevgi, emek ve cefasıyla dört elle evladına sarılır ve büyütmeye çalışır. Annenin tek bir hayali vardır, kız veya erkek olsun fark etmez onu büyütmek, evlendirmek ve onun mutlu olduğunu görmektir. 17 Kasımda Kızılay’da turlanırken Sakarya caddesinde tesadüfen Balyoz davasından tutuklu asker ailelerin topluca ellerinden pankartlarla sessizce eylem yaptıklarını gördüm. Hemen yüz metre ilerisinde açlık grevi yapan aileler vardı. Aslında o günkü görüntü tam bir demokrasi fotoğrafıydı. En zıt uçların yan yana kardeşçe, kavga ve patırtı olmadan sessizce eylem yaptıklarını görmek, yıllarca özlediğimiz bir fotoğraftı. Dedim ya anne her yerde annedir. OHAL’in acımasız sürecini, askerin yakıp yıkmalarını, cinayetleri ve işkenceleri bir tarafa bırakarak kişi olarak da evimi yakan, yuvamın parçalamasına sebep olan ve beni fişleyen askerler olsa bile onların, annesi benim annem gibidir. Basının ilgisizliğinden yakınan Balyoz davası tutuklu sanıkların aileleriyle konuşmaya çalıştım. Onları dinledim. Balyoz davasının tutuklu sanığı ve 16 yıl ceza alan Kurmay Albay Rıdvan Kırmaca’nın annesinin elinde fotoğraf, gözlerinden yaşlar vardı. Aylardır oğlunun neyle suçlandığını bilinmediğini, suçu bilinmediği içinde mahkemeye savunma vermediğini ve haksız yere tutuklandığını söyleyen annesi “4 yaşında evde babasız torunumun suçu ne? Oğlumun suçu ne? Bilmek istiyorum” dedi. Ben onlarla konuşurken tanımadığım ama amacı provakasiyon olan yaşlı bir amca bana “sen onları sınıyor musun? Yoksa Doğu kökenli misin? Yoksa Kürt’müsün? Niye böyle sorular soruyorsun? Belki de gazeteci değilsin…” gibi can sıkan cümleleri kullanmasına rağmen oralı olmadım ve o annelerle konuşmaya çalıştım. Tutuklu Kurmay Albay Erdoğan Koçoğlu ve Mustafa Önsel’in yakınları da olgunluk göstererek “biz ülkede Türk-Kürt kavgası olsun istemiyoruz. Biz sadece adalet istiyoruz. Bir arada kardeşçe ve huzur içinde yaşamak istiyoruz. Dağda ölenlerinde annesi annedir. Onlara da üzülüyoruz” dediler. Asker yakınları kendi yakınlarından söz ederken gözlerinden aşağı doğru süzülen damlalar sanki içine akıyordu. Bana Kurmay Albay Mustafa Önsel’in cezaevinde yazdığı mektubunu verdiler ve bende bu mektubu yayınlayacağıma dair kendilerine söz verdim. Mektubun İçeriğine katılmasam da, düşüncelerini paylaşmasam da benim görevim zıt düşüncelerin de kendilerini ifade etmelerine vesile olmaktır. İşte Kurmay Albay Mustafa Önsel’in- Hadımköy Askeri Ceza ve Tutukevinden yazdığı mektubu: “Ben; Trabzon’un Beşikdüzü ilçesinden, istiklal savaşı gazisi nam-ı diğer “Hoca Mustafa” ile mezarına dahi ulaşılamayan yine askerde şehit olmuş nam-ı diğer “Yetim Mehmet’in” torunu, sülalesinden ilk subayı, bu halkın öz çocuğu Mustafa Önsel. Ben; bu yetmezmiş gibi, önce işim sonra eşim ve çocuklarım diyen ama şimdi onların sevgisinden de mahrum edilmeye çalışılarak “Babalık ve Kocalık hakkı” bile mahkemece, düşmanca bir kararla, elinden alınmaya çalışılan Mustafa Önsel. Ben; soruşturmanın başından itibaren, lehine karar veren bütün Hakimlerin (5 hakim) sürgün edildiği Mustafa Önsel. Ben; meslek hayatının yaklaşık 10 yılını terörist peşinde, ülkesinin dağlarında geçiren, ama sorgu savcısının ve mahkemenin terörist ilan ettiği Mustafa Önsel. Ben; hiçbir tanığı dinlenmeden, hiçbir talebi kabul edilmeden, avukatsız savunma yaptırılarak cezalandırılan Mustafa Önsel. Ben; bu milletin bütün değerlerini, değeri kabul edip, onlar için ölmeye yemin etmiş, ama bu değerleri yıkmak için “darbe yapacağı” iddia edilen Mustafa Önsel. Ben; 1993 yılında, Başkale’de PKK’nin yaktığı camiyi söndürürken, yıllar sonra camileri bombalayacaktı diye iftira atılıp, kodese tıkılan Mustafa Önsel. Ben; dini değerlere saldırı yapacak olanın karşısına her ortamda dikilen, ama “dindarları hedef aldı” denilerek, ABD taşeronu, din tüccarı bire cemaatin komplosuna, iftirasına uğramış Mustafa Önsel. Ben; halkı dolandırılanlar, katiller, Hizbullahçılar çeşitli paket organizasyonları ile cezaevlerinden salınırken, PKK ile kapalı kapılar ardında müzakere yapılırken, “şehitler ölmez, vatan bölünmez” iradesi gösteren, ama cezaevine tıkılan Mustafa Önsel. Ama büyük milletim bilsin ki, asıl hedef Mustafa Önsel değil elbet. O doğduğu gün gibi lekesiz ve temizdir. Tek suçu vardır.; “Türk milleti ve onun vatanına düşman olanlara direnç göstermek. Dolaysıyla bu Türk Milletinin yaşama direncine saldırıdır. Milletin direncini kırmak isteyenler, önce Mustafa Önsel ve arkadaşlarını hedef aldılar. Onlara pusu kurdular. Kalleşçe tuzağa düşürdüler. Pusunun büyüğü arkadadır. Ve bu pusu, Türk milletine kurulmuştur. Eğer bu millet, tezgahı anlamaz ve direnmezse, düşürüldüğü pusuda zayiatı olacaktır… Millet; bu tehlikeli saldırıya direnmeli, kabul etmemeli ve kendi iradesini eline almalıdır. Nitekim tüm baskılara rağmen, Millet, 29 Ekim günü, Ankara’da direneceğini göstermiştir. Bu bir dönüm noktasıdır. Bundan sonra da, daha sert baskılarla karşılaşsa da direnmelidir. Direnmek yaşamanın olmazsa olmazıdır. Haydi, hep beraber, Çanakkalelerin, 19 Mayısların, Sakaryaların ruhu ile ülkemize, değerlerimize sahip çıkalım. Bizi değerlerimiz üzerinden bölmeye çalışan, suret-i hak’tan gözüküp emperyalistlerin kılıcını çalan, değerlerimizden yana gözüküp, bize pusu kuranlara karşı mücadele bayrağını yükseltelim. Burada Mustafa Önseller önemli değildir. Önemli olan Türk milletidir, sizsiniz… Bu millet için, sizin için, biz; bırakın 18 yılı, bırakın bir ömür boyu cezaevinde kalmayı, ölmeye bile razıyız. Bu millet için değil bir, bin tane Mustafa Önsel feda olsun. Yaşasın yüce Türk milleti ve onu kutsal vatanı… Yaşasın Cumhuriyet” diye mektubu bitirmektedir. Yükleniyor...
|