SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() Hani “Yeni Devlet”? Hani Vesayet Son bulmuştu? AK Parti Yeni Devleti Kurabilir mi?.AK Parti, Erbakan’dan ayrılan ve Recep T. Tayyip Erdoğan’ın öncülük ettiği bir grup tarafından, 2002 yılında, kuruldu.
AK Partiyi kuran ekibin Erbakan’dan ayrılmasının nedeni, laikliğe yeni ve demokratik tanım getirmeleri iddiası, uluslararası politikada dar ulusal ve kapanmacı değil, açımlayıcı bir siyaset izlemeleri, AB’yi “Hıristiyan Kulübü” kabul etmemeleri ve AB üyeliğinden yana olmalarıydı.
28 Şubat Post Modern Darbesinden ders çıkaran bu ekip, Erbakan’ı değiştirmek istemelerine rağmen, bunu beceremediler. Ondan sonra Erbakan’dan ayrılıp AK Parti’yi kurdular.
AK Parti kurulduktan kısa bir süre sonra, seçimleri kazandı: Tek başına iktidar oldu.
Böylece 28 Şubat 1987 Post Modern Darbesiyle koalisyon ortağı olan İslamcı kesim iktidardan uzaklaştırılmasına rağmen, 2002 yılında kendisini muhafazakâr demokrat olarak nitelendiren İslamcı ekip tek başına hükümet oldu.
AK Parti, Kemalizme muhalif ve demokrasiyi savunan kesimler tarafından desteklendiği için, iktidar oldu. AK Parti’yi destekleyen en önemli güç de “Hizmet Hareketi” denilen Gülen Cemaati idi.
AK Parti iktidar olmak ve meşruiyetini sağlamlaştırmak için, ayrıca uluslar arası güçlere de önemli teminatlar verdi. Onların da kendisine teminat olmasını sağladı.
Bu gelişme, 28 Şubatçıları, orduyu ve Kemalistleri şaşkına çevirdi. Bu nedenle AK Parti’nin hükümet etmeye başladığı günden itibaren AK Part’nin kapatılması çabaları baş gösterdi. Hakkında Anayasa Mahkemesinde kapatılma davası açıldı. Ama Anayasa Mahkemesi, AK Parti’yi belli konularda sorunlu buldu, para cezasına çarptırdı. Hakkında kapama kararı almadı.
AK Parti, Anayasa Makhkemesi kararından sonra, kendisini daha güçlü his etti. 2007 tarihinden itibaren Kemalist asker ve bürokrasiye karşı adımlar atmaya başladı.
Ergenekon, Balyoz, ODA TV davaları bu atılan adımlar sonucu gündeme geldi. Genel plânda demokratikleşme adımları ve Kürtlerle ilgili “açılımlar da” buna paralel yürütüldü.
Ak Parti attığı bu adımlarla “yeni devlet” kurduğu ve “Yeni Türkiye” kurduğu hayaline kapıldı. Oysa Kemalist Devlet: Bütün yapısal özellikleriyle yerinde duruyordu. Devlet, esas olarak otoriter ve üniter karakterini koruyordu. Devletin Kürtlerin ve diğer etnilk toplulukların devleti olduğuyla ilgili hiçbir emare ve yapılanmaya rastlanılmıyordu.
Devlet, Kemalist, ulusalcı ve üniter karakterini korumasına tağmen, sadece yöneticlerinin genişlediği ve Kemalistlerin yönetimdem uzaklaştığı bir durum ortaya çıktı.
AK Parti, “yeni devlet”, “Yeni Türkiye” paradıgmasına inanmaya başlamasından sonra, “yeni devletin” daha çok demokrat olması gerekirken, eski kemalist devletin tüm kurumlarının değişmesi gerekirken, bunları yapmayarak Kemalist sömürgeci devlet tarafından zehirlenmeye, otoriterleşmeye, tekçiliğe yönelmeye, çoğulculuğu ve katılımcılığı red etmeye, çoğunluk otoriterizmine yönelmeye başladı.
AK Parti, buu otoriterleşme sonucunda, içe kapanmaya, kendisini destekleyen liberal demokratlardan, liberal solculardan ayrışmaya başladı. Ya da onların ayrışmasını bilinçli sağladı.
En son aşamada da en büyük destekleyici ve fiili kolalsiyon ortağı Gülen Hareketi ile ayrışmaya başladı.
Bunun yanında, bir paranoya hastalığına tutuldu. Her demokratik eylemi ve protesto eylemlerini, kendisini devirmek isteyen cunta ve devirme koplosuyla izah etmeye başladı.
Bu yaklaşımı, “Gezi Hareketleri” döneminde zirveye çıktı.
*****
AK Parti, bu yaklaşım paranoyası sonucu, 17 Aralık’ta ortaya çıkan ve yolsuzluk davasında üç bakanın çocuklarının da soruşturma kapsamında olmasını; paralel devletin (yani Gülen Cemaati’nin) uluslar arası güçlerle (ABD ve İsrail ve diğerleri) ittifakı sonucu kendilerine yönelik bir devirme ve darbe hareketi olarak nitelendirdi. Bu strateji üzerinden yürümeye başladı. Kendi savcılarını da bu komplonun içindeki çete üyeleri olarak tanımladı.
AK Parti’nin bu stratejisi, kamuoyunda yolsuzlukları ve rüşvetleri koruduğu okumasına yol açtı. Özellikle de sortuşturma yapan savcıların yanına iki savcının atanması, Adli Kolluk Yönetmenliğindeki değişiklik, emniyette apar topar bir çok şehirde değişiklik yapılmış olması, yolsuzluk ve rüşvet davalarının üstünün kapatılmak istendiği kanaatini daha da güçlendirdi.
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruştuırmasından sonra Başbakanın oğlunun da soruşturma kapsamında olması ve soruşturmanın engellenmesi için kolluk kuvvetlerinin savcıya verilmemesi, savcının elinde dosyanın alınmış olması, işi tam da çığırından, şirazından çıkardı.
Bulunduğumuz noktada, geçmişe bağlı olarak bir devlet ve hükümet krizi boy vermiş durumda. Bu krizin nerede duracağını kestirmek zor. Çünkü kriz yapısaldır. Devlet, Kürtlerin ve diğer etnik toplulukların en azından federal devleti olmadığı süğrece de bu krizler olacaktır.
*****
Asıl önemli olan, bu gelişmenin, ortaya çıkardığı, temel ve göze batırıcı sonuçlar var.
Bu gelişme, devletin AK Parti tarafından ileri sürüldüğü gibi hiç de yeni bir devletin olmadığını kesin hatlarıyla ortaya çıkardı.
“Eski devlet”, iç düşmanlara dayalı olarak varlığını devam ettiriyordu. Kürtler, İslamcılar, muhaliflerin her çeşidi (komünist-liberal v.d) iç düşmandı. Bunların hepsi de dış mihraklar tarafından yönetilirlerdi.
“Eski devlet” kendisine karşı bir yıkma ve devirme komplosu; Kürtler söz konusu olunca “bölme ve parçalama” komplosu ile karşı karşıya olduğunu ileri sürerdi.
“Eski Devlet”, sadece Türklük adına Kemalist kesimin devleti idi.
“Eski Devlet”, demokratik olmayan ve hukuksuz bir devletti.
“Eski Devlet” devlet yetkililerinin yolsuzluklarına ve rüşvetlerine göz yumardı.
“Eski devlet” güç odaklarını vesayetini yaratan bir devletti.
AK Parti’nin yönettiği “yeni devlet” de, sürekli olarak iç düşmanlardan bahsediyor. Strateji ve taktiklerini buna göre belirliyor.
AK Parti’ye göre şimdi iç düşmanlar: İslamcıların bir kesimi, muhalefet partileri, ergenekoncular. Ama bunları destekleyen ve fitleyen de ABD ve İsrail. (Şimdilerde Sovyetler birliği olmadığı için ondan bahsedilmiyor!).
Gezi Eylemleri sırasında da böyle böyle bir çerçeve anlayışa sahipti.
AK Parti devleti’nin dediği “yeni devlette”, sadece bir kesimin devleti, Kürtlerin ve diğer etnik toplulukların devleti değil.
“Yeni devlet” de demokratik bir devlet değil, anti-emokratik ve hukuksuz bir devlet. Hukukun üstünlüğüne değil, bir elitin ya da yönetimi gücünün üstünlüğüne dayanıyor.
“Yeni Devlet” de kendisinden olanların yaptığı yolsuzluğu ve rüşveti meşru görüyor. 17 Aralık Yolsuzlukluk ve Rüşvet Soruşturmasına gösterilen resflkesler ve alınan hukuk dışı tedbirler de bunun en somut göstergesi.
“Yeni Devlet” de vesayet güçlerinin olmadığı ve vesayet güçlerinin tasfiye dedildiği ileri sürülüyordu. Oysa son dönemlerde yargı ve emniyet vesayetinin olduğu ileri sürülüyor.
Üstelik 12 Eylül referandumu ile yargı yeniden düzenlemesine rağmen!!
Eğer devlet, bir elitin devleti olursa; Kürtlerin ve diğer etnik grıpların devleti olmazsa, demokratik olmaması, hukuk dışı olması, hukukun üstünlüğüne iman getirememesi kadar doğal bir şey olamaz.
*****
Peki AK Parti, yeni bir devlet yaratabilir mi?
AK Parti’nin, son politikalarına ve uygulamalarına, demokrasiye ve hukuka yaklaşımına bakılırsa: Yeni bir devlet yaratamayacağı ortaya çıkmış durumda. Özellikle “Yeni Anayasa” konusundaki yaklaşım ve önerileri de yeni bir devlet değil, Türk ulusal ve üniter devletinin kendisileştirme, kendi elitinin devleti için uygun kurallarını yaratmak istediği ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle, “yeni devlet”, yani federal bir devlet için yeni siyasi aktörlere ihtiyaç olduğu görülmektedir.
CHP ve MHP Kemlist ulusal ve üniter devletin temsilcileri. AK Parti de, görece değişiklikler ve reformlar yapmasına rağmen, yeni devleti yaratma konusunda barutu olmayan bir siyasi aktör.
Yükleniyor...
|