SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() Kadın Dünyada da Cenneti Yaşamak İstiyor!NAMIK DURUKAN
Türkiye’de kadınlar başarılarından çok koca dayağı, baba ve kardeş baskısı, namus cinayetleri ile gündeme geliyor. Son yıllarda hemen her gün gazete sayfalarını ve TV ekranlarını sudan bahanelerle şiddete uğrayan ve öldürülen kadınların haberleri süslüyor. Vahşet boyutuna varan bu cinnet haline dur demek için ne yazık ki toplumdan beklenen caydırıcı tepki yükselmiyor.
Dikkat edilirse, kadınlara yönelik şiddetin en fazla uygulandığı bu topraklarda kadınları yüceltmeye yönelik çok özlü sözler öne çıkarılır. Mesela Peygamber Efendimiz’in “Cennet anaların ayakları altındadır” ve “Anne cennet kapılarının ortasındadır” sözlerini buna örnek verebiliriz.
Veda Haccı’ndaki meşhur hutbesinde ise, "Ey insanlar! Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır" demiştir. Kuran’da ve daha birçok dini kitapta kadınların haklarına ve önemine yönelik bilgilere yer verilir.
Kadının sadece adı var
Oysa uygulamada öyle olmadığı görülüyor. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da, yani doğup büyüdüğümüz topraklarda maalesef kadının adı olsa da kendisi yok. Kadınların en fazla şiddet gördüğü, eve hapsedildiği ve sokak ortasında acımasızca bıçaklanıp kurşun yağmuruna tutularak öldürüldüğü bölgemizde geçtiğimiz hafta anlamlı etkinlikler vardı. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kutlanan 25 Kasım’da, kadınlar sokaklara çıkarak kadın kırımına karşı tek yürek oldu, devleti yönetenlere mesaj verdi.
Diyarbakır Barosu’ndan şiddetin rakamları
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi’nin şiddete maruz kalan kadınlara yönelik araştırmasından ise çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. Derlenen verilere göre, 2013 yılında Türkiye genelinde 28 bin kadın şiddete maruz kaldı, 95 kadın hayatını kaybetti. Resmi olmayan rakamlara göre ise kadın cinayetleri son 10 yılda yüzde 400 artmış. 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken 2013'ün sadece ilk 9 ayında bu rakam 842'ye ulaşmış.
Tedbirler ne kadar caydırıcı?
Resmi veriler böyle; ancak resmi olmayan rakamlara baktığımızda kadınların özellikle bölgede maruz kaldıkları şiddetin iki hatta üç katı oranında olduğunu söyleyebiliriz. Peki son dönemlerde “alınan tedbirler caydırıcı oluyor mu?” sorusuna ne yazık ki doyurucu yanıt verecek yetkili bulamıyoruz.
Tüm bu yaşananlara rağmen bölgede kadınlar adına iyi şeyler de oluyor. Tabandan gelen kadın hareketi erkek egemen zihniyetinin temelini sarsıyor. Kadın hareketinin gelişimi siyasi bilinçlenme ile birlikte ele alındığında bölgede büyük bir zihniyet devrimi yaşandığını söylersek abartmış olmayız.
Korku duvarını yıktılar
Nazım Hikmet’in dediği gibi; soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlar korku duvarını yıkmış görünüyorlar. Dikkat edilirse birçok etkinlikte, eylemde, kısacası her türden toplumsal faaliyet kadınların öncülüğünde yapılıyor artık. Daha düne kadar erkeği olmadan evinden çıkamayan aralarında yaşlıların da bulunduğu kadınlar, yöresel kıyafetleri ile etkinliklerde en önde yer alıyor. (Bu tespit siyasal nedenleri ile daha kapsayıcı tahlil edilebilir.) Bölgede birçok yapılanmanın içinde aktif yer alan kadınlar, kurumsal yönetimden tutun kent yönetimine kadar, hatta siyasal örgütlenmelerde erkeği geride bırakan roller üstleniyor.
Böylesi bir mücadele tabii ki kendiliğinden oluşmadı. Kadınlar diretti, büyük mücadele verdiler ve en nihayetinde bedeller ödediler. Ancak kadınların kazanımlarına rağmen daha alınacak mesafe var. Bugün Diyarbakır’ı, Van’ı, Batman’ı ve bölgenin birçok merkezinde yerel yönetimlerde kadınlar söz sahibi. Bu durum elbette bölgede yaşayan kadınlar açısından bir zafer. Aynı zamanda erkek şiddetinin ortadan kaldırılması açısından da bir avantaj.
Çocukluğumun kadınları
Hiç unutamam: Çocukluğumun geçtiği şehirde kadınlar zamanının büyük bölümünü evde çocuk büyüterek, çamaşır yıkayarak, yemek yaparak geçirirdi. Dışarıya ancak erkeğinin izniyle çıkar, genellikle ya komşuya, ya babasının evine ya da düğün ve cenaze evine giderdi. Dışarı çıkarken çarşafa sarılır, arkasına çocuğunu da katarak gideceği yere varırdı. Kadınlar evlendikten sonra, uzun süre kayınbaba ve kaynanaya gelinlik yapar, kayın babanın önüne yüzünü sararak çıkar, konuşamazdı, söylemek istediklerini genellikle hareketleri ile ortaya koyardı. O yıllarda çalışan kadın sayısı ise bir elin parmaklarını geçmezdi
Kadına bakış açısında babanın rolü
Çocukluğumuzun aile yaşamı da bu ilişki çerçevesindeydi. Erkek karısını döver, ancak kadın bunu hiç kimseye duyuramaz, duyursa bile “erkeğindir” denilir, geçilirdi. Hele erkeğin ev işlerinde kadına yardım ettiği hiç görülmezdi. Babanın anneye yönelik davranışı ilerde kadına yönelik bakış açımıza yön veriyordu. Anneye verdiğimiz değer babanın pratiği ile paralellik arz ediyordu. Kadın sadece erkeğe hizmet için yaratılmış algısı babadan çocuğa miras olarak bırakılıyordu. Kadının annemiz, kız kardeşimiz ya da eşimiz olması önemli değildi. İçtiğimiz suyu bile kadının elinden alıyorduk.
Biz babadan böyle gördük. Elbette geçmişin özeleştirisini yapıyoruz. Ancak çocuklarımızın kadına bakış açısını değiştirmek bizim elimizde. En küçük topluluk olan aileden başlayacak kadın merkezli anlayışın toplumsal refleksle birleşmesinin kadını toplumda hak ettiği saygın yere getirebilir.
Haydi erkekler! Kadınlar için eyleme… Not: Milliyet gazetesinin Güney ekinden alınmıştır. Yükleniyor...
|