SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() KARADENİZ’İN TALEPLERİ, AKİL İNSANLARIN ÖNERİLERİ!1.BÖLÜM
Akil İnsanlar Karadeniz Grubu Başkanın hazırladığı ve Başbakana sunduğu raporda çok çarpıcı detaylar olduğu gibi, basında iddia edilenin tam tersine Karadeniz halkı barışa ve sürece karşı değil barışı sonuna kadar desteklediği ortaya çıkmaktadır.
Haklı kaygıları olan Karadeniz halkı kaygılarının giderilmesi şartıyla kardeşkanın akmaması için her türlü desteği verdiğini de açık açık beyan etmektedir.
Şimdiye kadar kamuoyuna yansımayan ve ilk defa burada okuyacağınız Karadeniz raporun sonunda da Karadeniz Akil İnsan Grubunun soruna ilişkin çok çarpıcı tespit ve önerileri yer almaktadır. Bu raporu çok önemsediğim ve siz değerli okuyucularımın da önemseyeceğine inandığım için raporun önemli yerlerini sizlerle paylaşmak istedim ve bölümlere ayırdım.
Ben bu raporu okuduğum zaman tüm kalbimle söylüyorum ki Karadeniz halkıyla bir kez daha gurur duydum ve kendi içimde “işte olay budur be kardeşim! Afferim Temel-Dursun kardeşler!.. Hadi Fadime gel seni köyüme götüreyim dedim. Ve şairin dediği gibi;
Laz’ı Türkü, Kürdü ve Çerkezi, Hepsi Adem’in oğlu kızı, Farkı var mı ve neresi? Diye…
Raporda bir vatandaş; “6 ay önce biricik amcamın oğlu ayağından ve kafasından kurşun yedi. Şu an kafasında kurşunla yaşıyor. O kurşun biraz daha etki etseydi Çorum’da camide tabutun arkasında sıralanabilirdik. Ben diyorum ki gelin gençlerin tabutlarının arkasında değil, gençlerin düğünlerinde bir arada olalım.”diyor.
Raporda; “Karadeniz Bölgesinde çözüm sürecini destekleyenler karşı çıkanlardan oldukça fazladır. Otuz yıldır devam eden şiddetin neden olduğu hassasiyet, Karadeniz Bölgesinin genel olarak kamu hizmeti ve yatırımlar açısından ihmal edilen bir bölge olması, göç vermesi, bölge insanını etkilemektedir.
Ancak sürecin başlamasından bugüne değin konunun değişik platformlarda konuşulması, Karadeniz Bölgesinde de çözüm sürecine ilişkin desteği, başlangıçtaki aşamaya göre daha da artırmıştır. Farklı görüş, düşünce ve inançtaki Akil İnsanların farklı gerekçe ve argümanlarla ileri sürdüğü “silahlar sussun, siyaset konuşsun” tezi, bölgede de kabul görmüştür.
Ziyaret edilen şehirlerde, toplantılar, esnaf, belde, köy ziyaretlerinde görüşülen ve “şehrin ana karakterini yansıtan sokaktaki insan” diye niteleyebileceğimiz büyük bir çoğunluk, sorunun çözümüne dair büyük bir beklenti içindedir. 1 Buna karşın bölge insanında kaygılar ve soru işaretleri de mevcuttur.
Bölünmez bütünlüğün zedelenmesi, eyalet sisteminin getirilmesi, süreçle PKK’ye meşruiyet kazandırılması, aksi görüşler ileri sürülmesine karşın Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve terör eylemlerine karışmış olanların affedilmesi konuları, Karadeniz Bölgesinde en yoğun biçimde dile getirilen endişelerdir. Çok fazla karmaşık olan Kürt sorunu sonucunda ortaya çıkan bir örgütün, otuz yılı aşkın bir süre silahlı mücadele yürütmesi, sorunun normalleştirilmesini ve çözüme kavuşturulmasını zorlaştırmaktadır. Ancak barış, gerçekleştirilmesi zor ve ciddi bir iş olsa da herkes için yeni bir imkân sunmaktadır.
Yeni süreç, Türkiye’de şiddeti her gün haberlerde alt yazı olarak sunulan, hayatın olağan bir parçası olmaktan çıkartıp, herkese onurlu ve özgür insanlar olarak bir arada yaşama fırsatı sağlamaktadır.
Bu açıdan bakıldığında sürecin sonunda kaybedenin olmayacağı görülmektedir. Bu nedenle toplantılarda da defaten “savaşın kazananı, barışın ise kaybedeni bulunmadığı” ifade edilmiştir.”denilmektedir.
Akil İnsanlar Grubunun raporunda bakın anneler neler diyor:
“Benim çocuğum şehit olmadı ama kardeşimin çocuğu şehit oldu. O kardeşime tüm Kastamonu’yu versen bile bir şey değişmez. Eğer çocuğu ölen anneler “ne olursunuz bu sorunu çözün, daha da kimse ölmesin” diyorsa, doğudaki insanlar “artık çözün” diyorsa bu sorun çözülmelidir.”diyor.
Raporda “Toplantılara illerdeki sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, meslek odaları ile sendika temsilcileri, öğretim üyeleri, üniversite öğrencileri, öğretmenler, din adamları, yerel gazeteciler, illerdeki kanaat önderleri ile köy ve mahalle muhtarları, esnaf gibi ilin nabzını tutabilecek kişiler davet edilmiştir.
Olabildiğince her ilin akillerine ulaşabilmek için katılımcı listesini oluştururken o ildeki meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri ve bireyler ile bağlantılar kurulup 20’den fazla liste talep edilmiştir.
Her ilde yapılan ana toplantılara Tokat’taki bir katılımcının ifadesiyle “şehrin bütün renklerini yansıtan” 3 bin 322 kişi davet edilmiş olup, katılan kişi sayısı 2 bin 523’dür. Bunun dışında Memur-Sen başkanlığında sivil toplum üyeleriyle ek toplantılara 9 il ve 5 ilçe de toplam 2 bin 735 kişi katılmıştır.
Karadeniz Bölgesinde toplam 156.364 esnafın üye olduğu Esnaf ve Sanatkarlar Odası Birliği Başkanı üyemiz Bendevi Palandöken, ayrıca kendi esnaf ve sanatkarlar odaları yönetimi ve üyeleriyle buluşarak çözüm sürecine ilişkin düşüncelerini aktarmıştır.
Aynı şekilde Karadeniz Bölgesinde 1.311.075 üyesi bulunan Türkiye Ziraat Odaları Birliği başkanı üyemiz Şemsi Bayraktar, bölge illerinin ziraat odası başkanları, yönetimi ve üyeleriyle bir araya gelerek onların sürece ilişkin düşüncelerini dinlemiştir. Aynı durum Karadeniz Bölgesinde 110.000 üyesi bulunan Memur-Sen başkanı için geçerlidir.”diye ifade edilmektedir.
Raporda Karadeniz halkının en bariz çekince ve kaygısını şu ifade de gizlidir.
“Biz desek ki bu akşam Ermenistan’a ya da Gürcistan’da Batum’a gideceğiz, sabah kalkar gideriz. Ancak Mardin’in bir köyüne gidelim desek zannederim çekiniriz. Demek ki ortada bir sorun söz konusu.” İfadesi sanırım bize çok şeyi anlatmaktadır.
İllerden örnek verilen raporda Alevilerin sürece bakışını da belirtmektedir.
“Örneğin, yirmi dokuz farklı dilin konuşulduğu Düzce ile Alevi ve Sünnilerin bir arada yaşadığı Çorum ve Tokat’ta yapılan toplantılarda çözüm sürecine destek, daha homojen yapının olduğu Sinop ve Kastamonu’ya göre daha fazladır. İki aya yakın süren faaliyetlerde Karadeniz Bölgesinin barışa büyük çoğunlukla destek verdiği tespit edilmiştir.
Karadeniz’de küçük organize gruplar dışında, çözüm sürecine ilişkin karşı bir tavrın aksine, sürece karşı endişeli fakat fevkalade ümitli bir çoğunluğun bulunduğu gözlemlenmiştir. Bu desteğin, zamanla ve PKK'lıların sınır dışına çekilmesinin gerçekliğe dönüşmesiyle birlikte daha da arttığı görülmüştür.
Sürecin aşamalarına ilişkin bilgilendirme noktasında halkın beklenti içerisinde olduğu tespit edilmiştir. Bazı kişilerde çözüm sürecine ilişkin bilgi eksikliğinden kaynaklanan tedirginlikler mevcuttur. Süreç desteklenmekte, ancak sürecin içeriğine ilişkin yeterli bilgi olmadığı düşüncesiyle gelecek için kaygılanılmaktadır. Temel değerler konusunda hassasiyet çok fazla tekrarlanmaktadır.”denilmektedir.
Karadeniz halkının kaygıları nelerdir?
Raporda Karadeniz halkının kaygıları şu şekilde dile getirilmektedir.
“Genel olarak sorularla ortaya çıkan kaygılar birbirine benzemektedir. Bu konuda sorular daha ziyade “Ne verildi de PKK sınır dışına çekiliyor?” “Anayasadan Türklük ibaresi çıkarılacak mı?”, “Türkiye eyalet sistemine mi geçecek?”, “Öcalan bırakılacak mı?”, “Bu işbirliğinin amacı Tayyip Erdoğan'ı Başkan yapmak mıdır?” şeklindedir.
“Sınır dışına çekilen PKK’lıların uzun vadedeki akıbeti ne olacaktır?”, “Bu kişiler uzun vadede affedilecekler midir?”, ”Süreç sekteye uğrarsa Türkiye’ye geri gelip terör faaliyetlerine başlayacaklar mıdır?” Süreci herkes destekliyor. Ancak var olan endişe, ülkenin bölünmez bütünlüğünden taviz verilip verilmeyeceğidir.
Barışı kimse baltalamak istemiyor. Ama endişeler var. Bu neyin pazarlığı “bu süreç bizi nereye götürüyor”a dair endişeler var. Barışı istiyoruz ama birlik ve bütünlükten de taviz verilmemesi gerektiği düşünüyoruz. Biz 1000 yıldır bu toprakta beraber yaşıyoruz. Eğer 1000 yıl daha huzur içinde yaşayacaksak bu süreci ilerletmemiz lazım. Ama vatanımızdan, bayrağımızdan, geçmiş değerlerimizden taviz vermememiz lazım.
Bu topraklarda Kürt-Türk çatışması yoktur, PKK sorunu vardır. Şu an PKK ile Türk Devleti konuşmaktadır. Bizim asıl öğrenmek istediğimiz devlet ile PKK ne konuşmaktadır? Anayasada Türk halkı veya Türk milleti kavramı istiyoruz. Anayasada ikinci dil gibi bir şey istemiyoruz. Eğitim dili olabilir, sorun yok. Özerklik, federasyon gibi noktalara bölünme noktasından bakıyoruz.
Hangi sistem gelirse gelsin Üniter devlet yapısı içinde olmasını istiyoruz. Hiç kimse analar ağlasın istemiyor. Ama bizler görüyoruz ki bu süreç karşılıksız olmaz. Bizler vatanımızdan bayrağımızdan dinimizden taviz vereceksek gene savaşırız.
20 yaşına kadar büyüttüğümüz çocukları sadece asker olarak değil, memur olarak doğuya gönderdiğimizde de endişe içindeydik. Bu açıdan mutlaka kanın durması, barışın sağlanması lazım. Ancak tek bir endişe var. Sanki bir taviz verildi de silah bırakılıyor gibi bir şey var.
“Girilen yoldaki tünelin çıkışını görebiliyor musunuz ?”“Sürecin sonunda beş yıl sonra ne gerçekleşmiş olacak, ne kazanacağız, ne kaybedeceğiz?” “10 yıl sonra Türkiye artık nasıl bir ülke olacak?” şeklindedir. Kürtler ile PKK arasında ayrım yapılması gerektiğini ifade edenler çoğunlukta olmasına karşın soruna çok yönlü bakılması gerektiğini belirtenler de olmuştur.
Bölünme korkusundan kaynaklanan söylemler çok sık tekrarlanmasına karşın, çözüm sürecini destekleyenler, otuz yıldır silahlı mücadele verilirken gerçekleşmeyen bölünmenin, silahların bırakılması sonrasında gerçekleşeceğini iddia etmenin mantıksal çelişkiler barındırdığını belirtmişlerdir.
Bugün PKK silah bırakıyor, sınır dışına çıkıyor. Bugün sınır dışına çıkıyorlar, peki ya yarın gelirler mi? Bunun endişesini taşıyan insanlar var. Bunların giderilmesi gerekiyor? “Ne verdiler de dışarı çıkıyorlar” diyenler var.”diyor raporda.
Bizim Kürtlerle değil PKK’yle sorunumuz var!... Yükleniyor...
|