SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() KIYAMET ŞAM’DA MI SİLVAN’DA MI KOPACAK?Son günlerde ulusal ve uluslar arası kamuoyunda yoğun olarak tartışılan konulardan biride kıyametin ne zaman, nerede, nasıl kopacağı ve işaretlerinin ne olduğuyla ilgili çeşitli bilim ve ilim adamları tartışıp durmaktadır.
Benim görebildiğim kadarıyla kıyamet konusu inancı bütün insanlarda herhangi bir panik yaratmazken az inançlı, inanç ve inançsızlık arasında mekik dokuyan insanlarda korku ve hiç inanmayanlardan da bir acaba sorusunun yaratılmasına neden olmuştur.
Kuşkusuz insanlık varolduğu günden bugüne değin, insanoğlu evreni, kainatı ve kainatın bütün sistemini sorgulamış, merak etmiş, bir yaratıcının olup olmadığına çok kafa yormuş ve her kavim kendine göre bir yaratıcı bulup ona tapmıştır.
Cenab-ı Allah (c.c) tarafından yeryüzüne 125 bin Peygamber(nebi), 313 Resül, 4 büyük kitap ve yüzlerce Mushaf göndermesine rağmen, yeryüzünde dinli toplumların yanında dinsiz toplumların sayısı da azımsanacak kadar varlıklarını devam etmektedir. Ve bilindiği gibi dünyada en çok din savaşları olmuş ve insan ölümleri en çok din savaşlarında olmuştur.
Ben ne din ailimiyim ve nede bilim adamıyım. Dolaysıyla benim kıyametin ne zaman, nerede, nasıl ve kesin işaretlerinin ne olduğuyla ilgili de kesin bir iddiam olamaz. Herkes gibi bende din, tarih, sosyoloji ve bilimsel okumalarıma dayanarak ancak küçük çaplı bir yorum yapabilirim
Ben Bismil’in Akbaş (Sergewra) köyünde medrese okurken ve hocamız Seyda-i Mele Ramazan’la bir gün sohbet ederken, kıyametle ilgili bir fıkra ve birde kıyametin kopacağı yerle ilgili ilginç bir tespitte bulunmuştu. O zaman 11-12 yaşlarında ve birazda yaramaz biriydim.
Televizyon izlemek haram denilirdi, gider yeğenim Kasım’larda televizyon izlerdim. Gazete okumak günah ve ilmi Latin (Latin ilmi) denilirdi, ben Türkçemi ilerletmek için gizlice Türkçe kitap ve gazete alır, okurdum. Kepsiz ve ceketsiz köyün içinde dolaşmak yasak denilirdi, yazın ortasında ikisini de giymezdim. Kızlara bakmak haram denilirdi, ne yalan söyleyeyim bakardım.
Mollamızın bütün bu yaramazlıklarıma katlanmasının ve hoş görmesinin iki sebebi vardı.
Birincisi köyün yarısı babamın yeğenleri, diğer yarısı babamın dayılardı. 80 hanelik olan köyün toprakları bereketli ve imamlara verilen zekat yönünde bulunmaz bir nimetti. O zamanlarda kadrolu imam yoktu ve imamlar köylülerin verdikleri zekatla geçiniyorlardı. İkinci nedende yaramazlığıma rağmen Arap ilminde başarılı sayılmamdı.
Mollamız, akrabalarımın tepki göstereceği, zekat korkusu ve başarılı olmamdan ötürü yerimi bozmazdı. Yani kovmazdı. Ama Allah var beni de çok severdi. Kızdığında ve sevgisini gösterdiğinde şu iki cümlesini hayatta unutmam.
Kızdığında “Cüneydo vallah senin bu yaptığın melunluktur ama sana kıyamıyorum”, sevdiğinde de “Cüneydo benamus hele gel seninle tepeye kadar yürüyelim, azıcık hava alalım” derdi. Sergewra’nın tepelerinde dolaşır sohbet ederdik. O bıcrık boyum ve yaşıma rağmen bana büyük adam muamelesini yapar, sözlerimi dinler, esprilerime kahkaha patlar ve başımı okşardı. Bazen de alnımdan öperek memnuniyetini dile getirirdi. Sanki babasızlığımı hissettirmemeye çalışıyordu.
Hocama ‘ya hocam şimdi biz bazı kitaplarda hep şunu okuyoruz. Adam öbür dünyaya gitti, şöyle oldu, böyle dedi. Cennete gitti, cehenneme gitti vs. Bu dünyadan öbür dünyaya gidip gelen var mı ki böyle diyoruz? Kıyamet kopacak, dünya kafu-yekün olacak. Dünya dümdüz olacak. O kadar ki bir yumurta dünyanın öbür ucunda bile olsa görünecek deniliyor. Hocam anlatır mısınız, bu nasıl olacak?’diye sordum.
Bu sorumdan dolayı oradaki medrese arkadaşlarımın hoşnut olmadığını, sanki din dışı soru sormuşum gibi bakışlar attıklarını ve bütün bakışları üzerimde hissederek pişman olmuştum. Ama hocamız büyük olgunluk göstererek biraz düşündü ve bana dönerek; “benamusi benamus, işin gücün yaramazlıktır ama güzel soru” dedi ve devam etti.
“Bir gün Behlül-i Divane ve Harun Reşid kendi aralarında kıyameti tartışıyorlar. Harun Reşid kıyamete inanmadığını söyler. Divane Behlül kızar ve ona madem inanmıyorsun gel sana kıyameti göstereyim der. Harun Reşid’in başını sağ kolunun koltuğuna koyar, sıkıştırır ve Harun bayılır. Rüya görür. Rüyasında cinsiyetinin kız olduğunu ve yerin altına indiğini görür.
Yer altında büyük bir alem vardır. Kalabalıklar, coşkular ve şenlikler vardır. Harun genç bir delikanlıya aşık olur. Babasından istenir, nişanı, düğünü yapılır ve gerdeğe girmek üzere damadın evine getirilir. Evdeki kalabalık dağıldıktan sonra odaya damat girer. Damat gelinle cinsel münasebete girer. Münasebetten sonra Harun-i Reşid ayılır ve Behlül-i Divanenin eli ayağına kapanır. Beni affet, Yevmül Kıyamda (kıyamet gününde) Allah’ın kadı, Peygamerin (a.s)’ın şefaatçi olduğu sırada bana kefil ol der.
Bunun üzerine Behlül ona “yaaaa kero, damadın uzuvları teke rek etmeyene kadar, sen de seddek demedin der. Yani Cüneydo sende Harun’un durumuna düşmek istemiyorsan oku, ilimlen ve inancını pekiştir” dedi. Tabii bu sırada tüm fakiler (medrese talebeleri) gülüştüler.
‘Peki hocam kıyamet kopacağı yer neresi olacak, bu konuda herhangi bir bilgi var mı?’diye sordum.
Hocamız “birçok rivayetler Şam’ı gösteriyorsa da benim okumalarım bana Mezopotamya’yı gösteriyor. Yani senin Silvan’da kıyamet kopacak Cüneydo. Sen sana dikkat et” demişti.
Hocamızın son tespiti espri gibi görünse de, kıyametin Mezopotamya bölgesinde meydana geleceği konusuna doğrusu bende inanıyorum. Ancak şu da bir gerçek ki Kuranı Kerimde her an kıyametin kopabileceği ve kesin tarih verilmediğidir.
Yani bugün de kıyamet kopabileceği gibi yüzyıllar sonrada kopabilir. Dolaysıyla insanlığın kıyametten dolayı korku ve telaşa kapılmalarının gereği yoktur.
Eğer kaygı ve korku duyulacaksa o da öbür dünyada Allah’ın huzuruna alnı ak, başı dik çıkabilmek olmalıdır.
Yükleniyor...
|