sarı yorgun bir gün
değil mi yaşam
yavaşça mor
morlaştıkça gece
yılgın evlerin odaları var içimde
cesetler taşınıyorken gecelere gizlice
beyaz bu şehrin taşlarına düşen
uykusuz bir ölümdür
gecenin mavisine nane yeşili düştü
canlı bir yaprak atacaktı kendini uçurumdan
asılı kaldı yapay çiçek demetinde
üşütmüştüm
yutkunurken benzime yüklenen acıyla
küçük bir çocuk gibi gelmeni diliyordum
yüze kadar sayarsam çalacaksın kapıyı bine on bine
özlemime asılı bir nane yaprağı
gece üşüdü yoruldu beklemekten ve bitti
sabah nane yeşili bir sıcaklık ekledim içimdeki umuda
çıktım seninle karşılaşmayı kuruyordum çocukça
şu köşeyi bitirince çıkacaksın karşıma bin köşeyi on bini
kaldırımlardaki tozlardan kirlendi hasta sesim
kimsesizliğinden çürümüş kilise yıkıntısına düşen
ezan sesi kadar yabancı benzer kopuk bir ağrı
canlı bir yaprak atacaktı kendini uçurumdan
asılı kaldı harçlık edinmek için
kilisenin tarihi ezberletilmiş küçük bir çocuğun yanaklarına
akşamın kızılına nane yeşili düştü
sen geldin birden
öğretilenler reddedilenler tenlerimizin arasında
sevişmekle harabe olmak aynı şey şimdi
dokundukça oluşan çizikler inancımızın lanetlediği bir kilise
bir yaprak atacaktı kendini uçurumdan ama
gün bitti