Medya alanında en çok telaffuz edilen hususlardan biri olarak basın özgürlüğü kavramı esasında daha genel bir kavram olan düşünce özgürlüğünün medya alanındaki yansımasıdır. Bu kavram insanların haber alma özgürlüğü ile de birleşince çift taraflı bir etkiyle hem düşünceyi açıklama hem de açıklanan düşünceye ulaşabilme özgürlüğünü oluşturmaktadır. Esasında düşünceye ulaşabilme veya daha genel adı ile haber alma özgürlüğünün sağlanması öncelikle medyanın kitlelere ulaşabilmesinin sınırlandırılması sonucunu doğuracak etkilerin bertaraf edilmesiyle sağlanabileceğinden dolaylı olarak basın özgürlüğünün de ana esasını oluşturmaktadır.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinde “Düşünceyi Açıklama ve Haber Alma Özgürlüğü” 10. Maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
1.Her fert ifade ve izhar hakkına maliktir. Bu hak içtihat hürriyetini ve resmî makamların müdahalesi ve memleket sınırları mevzuubahis olmaksızın, haber veya fikir almak veya vermek serbestisini ihtiva eder. Bu madde, devletlerin radyo, sinema veya televizyon işletmelerini bir müsaade rejimine tabi kılmalarına mâni değildir.
2. Kullanılması vazife ve mesuliyeti tazammun eden bu hürriyetler, demokratik bir toplulukta, zaruri tedbirler mahiyetinde olarak, millî güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya âmme emniyetinin, nizamı muhafazanın, suçun önlenmesinin, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret veya haklarının korunması, gizli haberlerin ifşasına mâni olunması veya adalet kuvvetinin üstünlüğünün ve tarafsızlığının sağlanması için ancak ve kanunla, muayyen merasime, şartlara, tahditlere veya müeyyidelere tabi tutulabilir.
Daha kapsayıcı olması açısından ifade özgürlüğü, esasen her ferde tanınmıştır. Herkes düşüncelerini özgürce ifade edebilecektir. Ancak günümüz koşullarında bu ifadenin etkili olması için başvurulması en olası araç elbette ki medya olacaktır. Bu nedenle bu kavramın medya açısından değeri daha önemli olacaktır.
Anayasamızda ise ifade ve basın özgürlüğü farklı iki madde kapsamında düzenlenmiştir.”Anayasanın düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. Maddesine göre;
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Haber alma özgürlüğü, yayın organlarının herhangi bir kısıtlama ve yaptırıma tabi tutulmaksızın, ülke genelinde olan biten her şeyi tarafsız bir gözle sunabilmesi ve bireylerin de bunu isteyebilmesini ifade eder. Haber alma özgürlüğü anayasal bir haktır ve dolayısıyla anayasa ile güvence altına alınmıştır. Lakin Türkiye'de iktidar erkine sahip olanlar, birçok ihlal gibi bu özgürlüğü de ihlal etmekte ve hem yayın yapan kanalları hem de gazeteleri kontrol altına almışlardır
Günümüzde basın özgürlüğünden söz etmek zor oluyor. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de basın özgürlüğünden söz etmek bir yana bırakalım. İnsanların tek tip kanalara bakmak için elinden güç olanlar bu gücü kullanıyorlar.
Dünya var oluşu ve günümüze kadar basının tarafsız olduğundan söz etmek hayal olur hiçbir basın kuruluşu tarafsız değil bir yerlere bağlı taraflı yayın yapıyor hâlbuki basının hiçbir tarafa bağlı olmamsı gerekir. Olan biteni insanlara yorum katmadan taraf tutmana insanlara aktarması basının görevi olduğunu. oysa basın tarafsızlığında söz etmek bu yaşadığımız asırda zor.bir basın kendi ayakların üzerinde durmadıkça sırtını başka yerlere dayanarak yayın yaptığı müddetçe basın tarafsızlığından yoksun olur. Basının sırtını nereye dayandığını oraya yönelik insanlara haber ve bilgi aktarır. Basının umurundan mı ölen insanlar kendi çıkarına göre haber yapar buna basının tarafsız olmadığını işareti olduğunu.