SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() OKTAY VURAL GÖZÜMÜN İÇİNE BAKA BAKA YALAN SÖYLEDİ!Geçen gün Haber Türk’te Didem Yılmaz’ın sunduğu Türkiye’nin Nabzı adlı programa konuk olan MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural’ı izleyince o kadar sinirlendim ki, televizyonu balkondan aşağı atmak geldi içimden.
Bir parlamenter, halkın iradesini temsil eden bir şahsiyet ve vatanı kendine kalkan eden ama Siirt’i ve Sakarya’yı bile kendi yalanları uğruna satmaya razı olan Oktay Vural gibiler bu ülkede var oldukça ve bu milletin kaderinde karar alma mekanizmasında yer aldıkça bu millet asla iflah olmaz.
“Politika, kan dökülmeden yapılan savaştır. Savaş da, kan dökülerek yapılan politikadır.” der Mao Zedoung.
Georges Clemenceau’da “en çok yalan, seçimlerden önce, savaş esnasında ve avdan sonra söylenir.”der.
Sanki bu iki bilim adamı Oktay Vural’ı 100 yıl önce keşif etmiş gibi o kadar Oktay’ı güzel tarif ediyorlar ki, iki arifin bu tarifi üzerine başka tarif bulmak da mümkün değildir.
Programda sıkılmadan ve arlanmadan Diyarbakır doğumlu ve aslen Siirt’li olduğunu söyleyen Oktay Vural’ın Diyarbakır’da doğmuş olmasından ve Siirt’li olmasından da utanç duyuyorum.
Vural, sunucu Didem’e diyor ki;
“Türkiye Cumhuriyetinde eşit olmayan tek bir vatandaş yoktur ve olmamıştır. Kendisine Kürt olduğu için ayırımcılık yapan tek bir vatandaş yoktur. Ve bana tek bir örnek gösteremezsiniz. Kürtçe’nin üzerinde tek bir baskı olmamıştır.”diyor.
El insaf! Ayıp, ahlak, edep ve insanlık denen bir şey vardır.
Ne acı ki; Oktay ve Oktay gibilerin 87 yıldır attıkları yalanlar, kedi gibi tüm pisliklerini halıların altına serenler ve vatan, millet, Sakarya adı altında bin yıl beraber yaşayan kardeş halkları birbirine kırdıranlar yüzünden bir türlü millet olarak gün yüzünü göremedik.
Buradan Oktay Vural’a sesleniyorum:
Ey Vural sen yalan söylüyorsun!
Sadece benim hakkımda Diyarbakır DGM’de Kürtçe müzikten dolayı 26 kez soruşturma açıldı. Benim gibi binlerce insan yargılandı. Daha düne kadar mahkemelerde Kürtçe ifade vermek bile suçtu.
Nasıl oluyor da Kürtçe dili üzerinde tek bir baskı olmamıştır diyecek kadar gözü kör olabiliyor ve faşizan bir ifadeyi kullanabiliyorsunuz?
Diyarbakır’ın ekmeğini yemiş, suyunu içmiş bir insan olarak Diyarbakır halkına yapılan işkenceleri, Kürtçenin üzerindeki baskıları, köy yakmaları, faili meçhul cinayetleri ve kayıpları görmezlikten gelmekten hiç mi arlanma duymuyorsunuz?
Vural’ın “Kendisine Kürt olduğu için yarımcılık yapan tek bir vatandaş yoktur. Ve bana tek bir örnek gösteremezsiniz.” Sözüne gelince:
Ey Oktay Vural yine yalan söylüyorsun!
Ey Oktay Vural: Karşında kapı gibi bir örnek vardır. O da benim. Kürt olduğum, Kürt sorunundan dolayı yargılandığım, beraat olmama rağmen fişlendiğim ve fişlendiğim içinde TBMM çatısı altında bana açıkça ayrımcılık yapıldı ve ben TBMM’ye alınmadım.
Bu edep ve ahlak dışı ayrımcılığı yapan da seninle aynı parti çatısı altında politika yapan dönemin TBMM Başkanı MHP’li Ömer İzgi ve dönemin TBMM Genel Sekreteri MHP’li Rauf Bozkurt’tu. Ve ben bunu mahkeme kararıyla ispatladım. Eğer televizyonda karşımda olsaydın o mahkeme kararını ve fişleme belgesini senin yüzüne ok gibi fırlatırdım.
İşte sizin zihniyetiniz bu kadar ırkçı ve bu kadar acımasızdır. Sadece daha dört yaşındayken ayrılma zorunda kaldığım oğlumun ve rahmetli annemin ahından bile olsa sizin mahşerde asla yeriniz yoktur.
İşin garibi bu ülkede Kürt olmayan Kürtçülük, Türk olmayan Türkçülük yapar.
İşte Oktay Vural’da Türk değil ve Arap’tır. 8 yıldır Ankara’dayım, gerçek Türk olan hiç kimseden bu kadar ırkçılığı da görmedim.
Hiç 12 Eylül ve öncesine gitmeden sadece OHAL döneminde Diyarbakır’da yerel yapan televizyon ve radyolar hakkında RTÜK, yüzlerce kez Kürtçe müzikten dolayı kapatma ve para cezasını verdi.
Daha dün gece Bugün televizyonun programına katılan eski Adalet Bakanı ve TBMM eski Başkanı Mehmet Ali Şahin Kürtçe dili üzerindeki yasaklarla ilgili şunları söyledi.
“Ben Adalet bakanıyken Cezaevinden bana gelen bir mektupta şöyle yazılıyordu: Annem seksen yaşında ve Kürtçe dışında başka bir dil bilmiyor. Geçen annemle konuştuğumda gardiyanlar onu dışarı çıkardılar ve konuşmamızı engellediler. Bu yasağın kaldırılmasını istiyorum diye yazmıştı.
Ben bunun üzerine Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürünü çağırdım. Durumu sordum. Olayı doğruladı. O zamanki uygulama öyleydi ve mahkumlar kendi yakınlarıyla Kürtçe konuşamıyorlardı.
Görüşmeye gelen şahsın gerçekten Kürtçe dışında başka bir dil bilip bilmediğiyle ilgili yaşadığı belde, ilçe veya ilin valiliklerine yazılar gönderilirdi.
Ve yapılan tahkikat sonucunda gerçekten Kürtçe dışında başka bir dil bilmediği teyit edilirse o zaman bir sonraki görüşme de yakınlarıyla Kürtçe konuşmalarına izin verilirdi. Sonradan biz bu uygulamayı kaldırdık.”dedi.
Yükleniyor...
|