SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() ÖLÜM ORUCUNUN NEDENLERİNİ ANLAMAK!Bilindiği gibi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması, anadilde eğitim hakkının anayasal güvence altına alınması için son 40 gündür yaklaşık 58 cezaevinde binlerce tutuklu ve hükümlü tarafından açlık grevi başlatılmış ve greve katılanların birçoğunun hayati tehlikesi olduğu söylenmektedir. –Ki bu söylemin doğruluğundan hiç şüphem yok ve Allah korusun ama her an ölüm haberleri alabiliriz. Açlık grevi eylemi ve yöntemi dünyada olduğu gibi ülkemizde de genellikle sol, sosyalist, komünist, Marksist ve ateist gibi ideolojiyi savunanlar tarafından benimsenen bir yol olup sık sık başvurdukları bir yöntemdir. Kürt siyasal hareketleri de şimdiye kadar taleplerinin gerçekleşmesi için “açlık grevi” eylemine başvurduğu bir yöntem olmuştur. Bu geleneği devam eden ve 1984’ten bu yana silahlı mücadeleye başlayan PKK ve onun siyasal temsilcisi partilerde bu yönteme başvurmuşlardır. Cezaevlerinde yatan PKK’li hükümlü ve tutuklularca en son başlattıkları “açlık grevi” eylemi Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı açlık grevi eylemi niteliğini taşımaktadır. Bu eylem durdurulmadığı takdirde ağır sonuçları tüm ülkeyi derinden etkileyeceği ve yaralayacağı da unutulmamalıdır. Bunun en belirgin sinyali de BDP Lideri Selahattin Demirtaş’ın “açlık grevleri devam ederken, kan akarken ve acılar yaşanırken biz bayramı kutlamayacağız. Gerekirse arkadaşlarımızla birlikte ölürüz” ifadesi oldu. Gerek Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in açıklamalarına, gerek medyanın büyük çoğunluğunun haberlerine ve gerekse hükümetin açıklamalarına baktığımız zaman sanki bu ülkede böylesi bir açlık grevinin, tehlikenin olmadığı, hatta önemsenmediği ve çok hafife alındığı hissine kapılıyor insan. Oysaki ben 17 yıllık gazetecilik hayatımda şimdiye kadar bu çapta ve böylesi ağır bir “açlık grevi” eylemine rastlamamıştım. Bu nedenle eylemin sonucunda yaşanan çok ölümlerin ve çok acıların yaşanmasından çok ama çok korkuyorum. Şimdi biz bu “açlık grevi” eyleminin doğru bir eylem olmadığını, demokratik hak ve özgürlükler talebinin bu şekilde istenmemesi gerektiğini, daha çok sivil itaatsizlik gibi pasif eylemlerle hak arama mücadelesinin yapılması gerektiğini ve en önemlisi de bu tür eylem veya eylemlerin İslam dinine aykırı olduğunu savunabiliriz. –Ki şahsen ben bu tür insan hayatına mal olan eylemlerin yapılmaması gerektiği ve dinimize aykırı olduğunu düşünenlerdenim. Ancak yumurtanın kapıya dayanması gibi bu tehlikenin kapımızda olduğunu, bizim bir empati yapmamız ve ne olursa olsun ölümleri durdurmamız gerektiğini de düşünüyorum. Şunu da unutmamak lazım, siyasal düşüncesi, inancı ve hayata bakışı ne olursa olsun eğer binlerce insan inandığı davası ve düşüncesi uğruna ölümü göze alıyorsa burada tüm toplumun durup düşünmesi de lazım. Bu anlamda sorumluluk en başta hükümete, BDP’ye ve TBMM’de grubu bulunan bütün siyasi partilere düşmektedir. Özellikle BDP Liderinin yaptığı açıklamaların yapıcı açıklamalar olmadığını, eylemleri durdurmaya yönelik barışçıl çabalardan uzak olduğunu ve toplumsal barış diliyle örtüşmediğini de ifade etmek isterim. Hükümete gelince; madem İmralı’yla müzakere kararını aldınız o halde Öcalan’ın avukatlarının onunla görüşmesine de izin vermeli ve iddia edilen tecridin olmadığını da bütün dünya kamuoyuna açıklama fırsatını vermelisiniz. Bu yapıldığı takdir de hem cezaevlerinde yaşanması muhtemel olan ölümleri durdurmuş olursunuz ve hem de BDP’nin ve PKK’nin illeri sürdüğü argümanları da çürütmüş olursunuz. Bununla birlikte müzakereden Öcalan’ın ateşkes kararı verme gibi bir kararda çıkabilir. Bu durumda akan kardeşkanı durdurulmuş olur, Kürt sorununun çözümünün önündeki en büyük engeli de yok etmiş olursunuz. Dolaysıyla Adalet Bakanının bu konuda ivedi ve acilen önlem alması ve sürecin kansız sonuçlanması içinde çaba sarf etmesi lazımdır. Açlık grevi eyleminin nedenlerinden biri olan Anadilde eğitim hakkı sadece evrensel bir hak olmayıp aynı zamanda bir insanlık görevi ve kutsal bir haktır. Lakin bu hakkı istemenin öncülüğünü yapan PKK’nin okulları yakarak, bombalayarak, öğretmenleri kaçırarak ve kuran kursları molotoflayarak hiçbir yere varması mümkün değildir. Bu istem ile yapılan eylem arasında zerre kadar bir ilişki de yoktur. BDP’ de bütün okul yakma, bombalama, öğretmenleri kaçırma ve kuran kursları molotoflama eylemlerine karşı çıkmalı, net bir duruş sergilemeli ve şiddetle kınamalıdır. Bir taraftan halkının eğitimi istemek beri taraftan halkının kullandığı eğitim yuvalarını bombalamak vicdan, adalet, akıl, mantık ve hiçbir izanla izah edilemez. Bunun meşru ve kabul edilebilir hiçbir yönü olamaz. Bu düpedüz halkının geleceğini bombalamaktan, halkının evlatlarını cehalete, yoksulluğa, açlığa ve sefalete mahkum etmekten başka bir şey değildir. Kainatta hiç kimse bu eylemlerin haklı bir tarafını savunamaz ve gösteremez de. Buradan şahsım olarak başta hükümete, BDP’ye, mecliste grubu bulunan bütün siyasi partilere, STK’lara ve herkese bir çağrıda bulunmak istiyorum. Cezaevlerinde yangın çıkmadan, ölümler yaşanmadan, cenazeler dalga dalga memleketin her tarafına yayılmadan ve mübarek kurban bayramı kana bulanmadan açlık grevlerini durdurmanızı bir insan olarak talep ediyorum. En başta da dediğim gibi şimdiye kadar gördüğüm en geniş kapsamlı açlık grevi olan bu grevin sonuçlandırılmaması halinde faturası hepimize yani 80 milyona insana ağır olacak, birlik, beraberlik, kardeşlik ve huzurumuz çok ciddi bir şekilde yara alacaktır. Gelin ecnebi güçleri ve düşmanları sevindirmeden kardeşçe bu sorunumuzu çözelim. Bayrama bayram havasında ve kardeşlik duygularıyla girelim diyorum. Yükleniyor...
|