SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() ÖNDER AYTAÇ “JİTEM YOK HA!...”Doğu ve Güneydoğu’da özellikle JİTEM denilince hiç şüphesiz ki akla ilk Kontur-gerillanın acımasız cinayetleri, gözaltında kayıpları, domuz bağı işkenceleri, takarrov silahlıyla başlara sıkılan tek kurşunları gelmektedir. JİTEM denilince battaniyelerin içinde kapı önlerine konulan cesetleri, Dicle nehri kenarına bırakılan insan bedenleri ve evin içinde yakılarak avazı gökyüzüne çıkan Devrim Çelik gibi çocukların sesi gelmektedir. JİTEM denilince Kürtlerin ilk aklına Vedat Aydın’ın bedenine yapılmış işkence izleri, Deve Geçidine bırakılmış cesedi, Musa Anter’in yere yığılmış kanlı ve yaşlı bedeni, Namık Tarancı’nın Kahveönü durağında oluk oluk başından bir pınar gibi akan kanın Dicle nehrine doğru akıp boğulması, Hüseyin Değer’in elleri arkadan bağlı Fakülte altındaki kırık dökük viranelerde cansız bedenin bulunması ve kabusların Diyarbakır’ın üstüne çökmesi gelir. JİTEM denilince Murat Demir-Murat İpek’lerin yaptıkları acımasız cinayetlerin itirafı, Yeşil veya Yeşil’lerin “tatlı tatlı yedirmenin acı acı kusturması var” sözü, cinayetleri, Batman’daki JİTEM elemanlarının Silvan, Silvan’daki elemanların Batman’da işledikleri binlerce cinayetleri, DEP eski milletvekili Sincar’ın son çığlığı Batman’da, Dr. Zeki Tanrıkulu’nun son çığlık sesi Silvan’da gelir. Bu acımasız kanlı cinayet şebekesinin varlığını Kürtler biliyordu ama bunu bir türlü devlet babaya dedirtemedi ve itiraf ettiremedi. Ta ki Susurluklar patlayıncaya, Yalı çeteleri ortaya çıkıncaya ve Allah’ın adaleti tecelli edinceye kadar devlet bu cinayet şebekesinin varlığını inkar etti. Ama hani bir söz var, bu dünya bütün sırları kendi bağrında barındıracak kadar büyüklükte olan bir dünya değildir. Er ya geç gerçekler ortaya çıkmaktadır. Dün gece Akademisyen Önder Aytaç hoca’nın “JİTEM YOK Ha” adlı başlığını görünce direk daldım yazıya. Sanırım bir JİTEM elemanın Önder hocaya gönderdiği mektubundaki itirafları okuyunca sizlerle paylaşmak istedim. “1997-1999 arasında Adana'da hani şu bir türlü varlığı resmi olarak kabul edilmeyen ama basında "Mükerrer sayılı resmi gazetede tek maddelik kanun ile kurulmuştur. Diğer hususlar daha sonra yönetmeliklerle belirlenecektir” diye başlıyor yazı. Yazıda şu itiraflar var:
G ” diye bitirmektedir Önder hoca yazısını. Yine geçen günlerde bir haberde şöyle bir şey vardır. “Ergenekon davasında dinlenen gizli Tanık Aydos, emekli Tuğgeneral Veli küçük hakkında şok iddialarda bulundu. 'Aydos', Veli Küçük'ün kaçakçıların getirdiği uyuşturucudan pay aldığını iddia etti. Tanık; "Kod adı Kürşat. Hasan Atilla Uğur. Çok iyi tanıyorum. Kimleri kaçırıp şehire indirip öldürdüğünü biliyorum. Yeşil ortadan kaybolduktan sonra yanında Osman Gürbüz'ü gezdirip 'Yeşil' diye tanıttığını biliyorum" diye konuştu.Hasan Atilla Uğur ile birlikte PKK'ya yönelik operasyonlara katıldığını anlatan Gizli tanık Aydos, operasyonda 3 teröristin canlı yakalandığını, şehre indirip öldürdüklerini ve bir kamyonun kasasına attıklarını iddia etti.
"Veli Küçük'ün Diyarbakır'daki uyuşturucu baronlarının uyuşturucularına el konulup başkalarına dağıtılması işlerine bulaştım" diyen gizli tanık Aydos, "O dönemde oraların paşası Veli Küçük'tü. Küçük, kaçakçıların getirdiği uyuşturudan pay alıyordu" diye konuştu.
Savcı Pekgüzel, "Sen Küçük para alırken gördün mü?" diye sorması üzerine Gizli tanık Aydos da, "Eyüp Kocakaya ile Kocaeli İl Jandarma Komutanlığı'na gittik. Yanımızda çantayla gidiyorduk. Ben çantayı götürüyordum. Bazen Kocakaya bana 'Dışarıda bekle' deyip kendi giriyordu. Sonra ben onu alıyordum. Kocakaya'nın çiftliği vardı. Çiftliklerinde uyuşturucu imalatı yapıyordu. Uyuşturucu baronlarından toplanan parayı Kocakaya, Veli Küçük'e getiriyordu" diye iddialarda bulundu.
Gizli tanık Aydos iş adamı Mehmet Ali Yaprak'ın 1993'te kaçırılarak otel odasına götürüldüğünü anlatarak "Yaprak, Cem Ersever ile beraber içeri girdi. Oda da Yeşil ve Veli Küçük vardı. Yeşil, Yaprak'a kızıyordu. Veli Küçük, sakindi. Yaprak'ın, Veli Küçük'ü gördüğünde elleri titremeye başladı. Biz dışarıda bekledik. Küçük, Yaprak'ı bırakmamızı istedi. Yaprak'ı aldık, yerine teslim ettik. Hakkımızı da aldık. Yaprak'tan haraç aldılar. Yaprak 1996'da da kaçırıldı. Bu yargıya intikal etti. Ama Yaprak 1993'teki kaçırılma olayında korkudan şikayette bile bulunamadı" dedi.
Duruşma salonunda bulunan Hasan Atilla Uğur ile Veli Küçük'ü teşhis eden Gizli Tanık Aydos, Veli Küçük'ün kendisine bir kılıç, bir tüfek ve bir tabanca hediye ettiğini söyledi. Bu hediyeleri evde bulundurduğunu belirten Gizli Tanık Aydos, "Ben cezaevine düşünce eşim korktuğu için bu hediyeleri Pendik sahilinden atmış" diye konuştu.
Cumhuriyetin kutlandığı bugünlerde sanırım artık Cumhuriyetin kendi kirli ve haram bağırsaklarını kökten temizleme zamanı çoktan geçti….
Yükleniyor...
|