SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() PKK’nın Silah Bırakması Hayal. Peki Hükümetin “Kürt Programı” Ne?İkinci Dünya Savaşından sonra ikiye bölünen Almanya’yı tam anlamıyla ayırmak için, 13 Ağustos 1961 yılında, “Utanç Duvarı” olarak nitelendirilen o meşhur “Berlin Duvarı” yapıldı. “Berlin Duvarı”, Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov öncülüğünde başlayan “Glasnost” ve “Perestroika” devriminden sonra 9 Kasım 1989 yılında, halk tarafından, büyük bir heyecan ve hınçla yıkıldı. “Berlin Duvarının” yıkılması, “Soğuk Savaş Döneminin bitişi” olarak nitelendirildi. Ne yazık ki, Berlin Duvarı’nın yıklılışından 25 yıl sonra yapılan törenlerde, Büyük Sosyal Devrimin lideri olan Gorbaçov yaptığı konuşmada, “Soğuk Savaşın yeniden başlayacağını” açıkladı. Oysa ben o görüşteyim ki, dünyada “yeni soğuk savaş dönemi” epey zamandır başlamış durumda. Bu nedenle, ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri dışındaki bütün ülkelerde ( Rusya ve Çin de dahil), küçük ve büyük çaplı savaşlar; bu savaşların yarattığı insanlık dramı, darbeler, hak ve özgürlüklerin ihlalleri, soy kırımlar, etnik ve ideolojik temizlik hareketleri devam ediyor. Berlin Duvarı’nın yıkılışını selamlarken, dünyadaki bu gerçekleri görmemezlikten gelemeyiz. 25 yıl önce Soğuk Savaş son bulmuş olmasına rağmen, Türkiye’de ve Ortadoğu’da Kürtler, diğer milletler gibi adaletli ve eşitlikçi bir şekilde bireysel ve kollektif ulusal, sosyal, siyasal haklarına kavuşmuş değiller. Kürtlerin milli meselesi halen devam ediyor. Diğer köklü sosyal, siyasal, ekonomik, psikolojik nedenlerle birlikte Kürt Milli Meselesine bağlı acılar, trajediler de devam ediyor. Türkiye’de 2002 yılında hükümet etmeye başlayan AK Parti, perdeyi, zamana yayılan bir şekilde, demokrasiyi gerçekleştirme, hak ve özgürlükleri genişletme ve güvencelere bağlama, AB Birliğinin müktesebatını hayata geçirme ve AB’ye üyelik için koşulları olgunlaştırma ve “Kürt Sorununu Çözme” ile açtı. Bugüne kadar da, bu alanların hepsinde de başarı sağlamış değil. Hepsini yarıda bırakmış durumda. Ayrıca, bu alanlarla ilgili, bir adım ileri ve iki adım geri taktiğiyle, geriye gidişlerin olduğunu söylemek yanlış ve vicdansızlık olmaz diye düşünüyorum. Bu yazımda hükümetin iddialı olduğu bütün alanlar/konular üzerinde durmayacağım. Bu alanların hepsi üzerinde durmak, bir makalenin sınırlarını çok çok aşar. Hükümetin, PKK ve Kürtlerle ilgili iddialı olduğu projesi üzerinde duracağım. Bu projenin, PKK Cephesini ve Hükümet Cephesini birlikte ele alarak, gerçekleri gözler önüne sererek, tabloyu netleştireceğim. Hükümet, birçok kavramlaştırma ve tanımlardan sonra şimdilerde “Çözüm Süreci” kavramı üzerinde karar kılmış durumda. Hükümetin tahayyül ettiği bu sürece göre: 1- PKK, önce silahlarıyla Türkiye dışına, Kürdistan Federe Bölgesine geçecek ve sonra da silahlarını bırakacak. 2- PKK’dan bağımsız olarak Kürtlerin hakları “ileri demokrasi” kapsamında teslim edilecek. “Çözüm Sürecinin” geçici olarak durdurulduğu ve son bulduğu konularıyla ilgili tartışmaların PKK/HDP’nin 6-7-8 Kobani eylemlerinden başlamış olmasının çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, “çözüm süreci”nin “çözümsüzlük” ve “sorunların yoğunlaşması sürecine” döndüğü çok öncelerden açığa çıkmıştı. PKK yöneticilerinin yaptıkları açıklamaları, PKK’nın silahlı yapısını daha da güçlendirmesi; hükümetin atacağı adımlar konusunda neler yapacağını ortaya koymaması bu gerçeği ortaya çıkarmıştı. Sorunu biraz daha açarsak. PKK cephesine gelelim… PKK liderinin, 2013 Newroz’undaki açıklaması, hükümet için önemli bir veri oldu. Öcalan silahlı mücadele döneminin sona erdiğini söyledi. Bu yaklaşımının doğal sonucu olarak, hükümetin yapacaklarından bağımsız, hiç bir şarta bağlı olmadan PKK, silahlarını bırakacaktı. Yine doğal olarak PKK programını ve taleplerini, siyasi ve sivil mücadele yöntemleriyle gerçekleştirmeye çalışacaktı. Oysa Öcalan bile silahlı mücadelenin son bulması, PKK’nın silahsızlandırılması konusunda samimi olmadığını, Milliyet Gazetesinde BDP heyetiyle yaptığı görüşme tutanaklarının yayınlanmasıyla açığa çıktı. Öcalan’ın, gerillanın sayısının 100.000 çıkmasını istediği deşifre oldu. Gelişmeler de o açıklamayı doğrular verileri sunuyor. Aynı tarihlerde, Aysel Tuğluk, PKK’nın hiç silah bırakmayacağını bildiği halde, Öcalan’a ayıp olmasın diye PKK’nın çeyrek asır daha silah bırakmayacağını açıkladı. S.S. Önder, barışçı ve sivil raconuna helal gelmesin diye, “Kandil gençleri eğitecek” diye pozitif bir kavram, eğitim kavramı üzerinden PKK’nın silah bırakmayacağını açıkladı. PKK’nın Kandil’deki yönetimi, zaten ikiyüzlüce de olsa Öcalan’ın Newroz’daki bu açıklamasının doğru olduğunu hiçbir zaman ifade etmedi. Sadece geçici olarak silahlı çatışmaları durduracağını konjoktürel olarak kabul etti. Silahlı unsurlarını dışarı çekmesi konusundan da kesin bir şey ifade etmedi. Silahlı adamlarının dışarıya çekilmesini, belli şartların gerçekleşmesine bağladı. Bölgedeki ve özellikle Suriye’deki gelişmelerden dolayı, silahlı güçlerini başka bir alanda ikame etmenin gereklerini yaptı. O tarihten itibaren, gençleri kaçırarak ya da ikna ederek dağa çıkarmaya devam etti. Dağa götürülen ve kaçırılan ailelerin eylemleri bu gerçeği açığa çıkardı. Kandil, şehirlerdeki milislerini ve gençlik örgütünü silahlandırmaya devam etti. İnsanları dağa kaçırdı, dağa kaçırılanların taraftarı yaptı. İş adamlarından ve halktan haraçlar aldı. Kendisinden yana olmayan siyasi çevrelere ve aydınlara saldırdı: HÜDA-PAR’ın açıklamasına göre bu süreçte PKK, HÜDA-PAR’a karşı 320 eylem gerçekleştirmiş. Okullar ve dershaneler yaktı. AK Parti binalarını yaktı. Aylarca yol kapattı. Haraç kesti. İş makinalarını yaktı. Köy koruyucularını öldürdü. 6-7-8 Ekim’de Kobani Eylemleri kapsamında ve sonrasında gerçekleşen ölüm olayları da gerçeği her yönüyle göze batırdı ki, PKK hiçbir zaman silah bırakmaz. Kandil’deki PKK yöneticilerinin açıklaması da bunun en somut delili olarak ortaya çıkmış durumda. Ayrıca PKK’nın ta başından beri silah bırakmayacağı ile ilgili kesin veriler vardı. Hükümet ve kamuoyu bunları görmek istemedi. Şunu iyi bilmek gerekir ki, PKK’nın silah bırakması bir hayal. PKK neden kesin olarak silah bırakmaz? O nedenlere bakalım. 1-PKK, Kemalistler tarafından projelendirildiği zaman silahlı projelendirildi. PKK, misyonunu, rolünü ve fonksiyonunu ancak silahlı yerine getirebilirdi. Yoksa Kürdistan ulusal güçlerini ve örgütlerini sindirmesi ve tasfiye etmesi olanaklı değildi. Askeri Darbelerin hazırlanmasına yardımcı olmazdı. 2-PKK, Suriye’ye çıktıktan sonra, Suriye, İran ve Irak’a bağımlı hale geldi. Onlar adına hareket etti. Kendisi için de sınırlı bir özerk hareket etme alanı oluşturdu. Bu alanda, silahın dışında bir hareket kabiliyeti olmadığı gibi; bağımlı hale geldiği devletlerin çıkarlarına, silahlı güç dışında bir yapıyla hizmet etmesi olanaklı değildi. 3-PKK’nın olmazsa olmazı silahlı yapısıdır. Silahlı yapısı tasfiye edildiği zaman, PKK denilen bir yapı kalmaz. PKK, silahlı güçleriyle halk ve kitleler üzerinde korku imparatorluğunu kurma, legal alanda siyaset içinde güç olma ve legal siyaseti denetleme; silahlı güç ile belediyeleri ele geçirme, onlar üzerinde kontrol kurma; silahlı güçle büyük bir maliye oluşturma olanağına ancak sahip olabilir. 4-PKK silahlı elitinin, silahlı gücün dışında, demokratik yolda güç olma, kontrolü sağlama, kendi çıkarlarını koruma, halkın üzerinde demoklesin kılıcı olma olanakları yok. 5-PKK, gelinen aşama itibariyle kendine özgü bir alanda egemen, otorite, despotik olma amacı ve ihtirasına sahip. Özcesi kendi despotik imparatorluğunu kurmak istiyor. PKK yöneticileri ancak silahla bunu sağlayacak durumdadır. 6-Ortadoğu’daki konjoktürel durumun PKK’nın silahlı güç olarak devamına kolaylık sağlamaktadır. Ama PKK’nın silahlı olması bu konjoktürel durumun sonucu değildir. PKK’nın silahlı olması, yapısaldır. 7-PKK üzerindeki ulusal ve uluslararası vesayet güçleri, başka bir deyimle PKK’nın bağımlı olduğu ulusal ve uluslararası güçlerin çıkarları da, PKK’nın silah bırakmasını engelleyen tayin edici bir etmendir. 8- En önemlisi de PKK kendi grup ve parti çıkarlarını her şeyin üstünde tutan bir yapıdır. Kürt milletinin çıkarları ve milli egemenliği/iktidarı onun için önemli değildir. Bu nedenle Stalinist model gereği Apoist bir millet yaratmak istemektedir. Bu nedenle “Bijî Kürdistan” dememektedirler, “Bijî Serok Apo ve PKK” demektedirler. Bu nedenle Yeni Anayasa’da Türkiye’de federal ve Kürdistan’da federe sistemin oluşmasının benimsenmesi halinde bile, PKK, silahtan vazgeçmeyecek. Kürdistan Federe sisteminde kendi diktatörlüğünü gerçekleştirmek için de silahlı güce ihtiyaç duyacaktır. Bu nedenle PKK için demokratik ve sivil bir federasyonun bile kıymeti harbiyesi yoktur. Hükümet Cephesine Gelince… Hükümet öncelikle “Kürt Sorunu” ile “PKK sorununu” teorik olarak ayırdığını söylese de pratikte ayırmadı. PKK ve esas olarak Öcalan eliyle sadece PKK sorununu değil, Türkiye’deki “Kürt sorununu” ve hatta Ortadoğu’daki bütün Kürtlerin sorunlarını istediği çizgi ve program çerçevesinde çözeceğine inandı. Bu nedenle Kürtleri PKK ile özdeşleştirdi. Kürtlerle ilişkileri, PKK ile ve onu da Öcalanla ilişkilere indirgedi. Kürtlerin sosyal ve siyasal dinamiklerini, sivil ve siyasi gruplarını, kanaat önderlerini, aydınları, tacirleri, toplumsal geleneksel kesimlerle ilişkileri önemsemedi. AK Partiye oy veren Kürtleri, onların temsilcileri kendi milletvekillerini bile hiçe saydı, onlarla Kürt meselesi boyutunda çözümleyici, “temsilci” boyuttta ilişki geliştirmedi. Hükümet, “çözüm süreci” çerçevesinde PKK’nın silahsızlandırılması konusunda, Öcalan’ın PKK üzerinde mutlak anlamda etkin olduğu verisinden ve Öcalan’ın gerçek niyetini tespit etmeden yola çıktı. Öcalan’la Kandil’in çıkarlarının farklı olduğunu tespit edemedi. PKK’yı tanımadı. PKK’nın silahsızlanacağına gerçekten inandı, ya da inanır göründü. Güncel hesaplarını gerçekleştirmenin enstrümanı olarak gördü. Gelinen aşamada, Hükümetin arabası batağa batmış durumda. “Çözüm Sürecinde”, kendisinin bir “Kürt Programı” da olmadı. Sadece bireysel haklar düzleminde belli adımlar attı. Devletin, Kemalist bir elitin, yada Kemalistlere eklemlenmiş görece genişlemiş Türklerin devleti olduğunu görmek istemedi. Devleti, Kürtlerin ve diğer etnik grupların devleti haline getirmesi için bir program sahibi olmadı. Bunun için de, yeni bir toplumsal sözleşme olacak yeni bir anayasa tasarımına sahip olmadı. Mevcut anayasayı realize etme, restore etme çabasına girdi Bu nedenle, “Yeni Türkiye” derken, yeni ve köklü bir yeniden yapılanmadan değil, restorasyondan bahsediyor. Restorasyon, Kürtleri görmeyen ve hesaba katmayan, Kürtleri kurucu unsur yapmak istemeyen bir çerçeve anlayışıdır. PKK silah bırakmayacağına göre, hükümet de evrensel hukukun, ulusların kendi kaderlerini kendi iradeleriyle tayin etme boyutu ve çerçevesinde bir “Kürt Programına” sahip olmadığına göre, verili durum bir kaosa işaret etmektedir. Tek bir çözüm var. O da, hükümetin evrensel boyutlarda, Kürtleri her yönüyle memnun edecek, statü ve haklar açısından Kürtleri Türklerle eşitleyecek bir programı hayata geçirme iradesi göstermesi; bunun için Kürtlerin gerçek toplumsal ve tarihsel dinamikleriyle ittifak ve ilişki içine girmesi gerekir. Ancak bu durumda, -PKK’nın marjinalleşmesi olanaklı olur. -PKK, Kürtlerin kendileri tarafından kuşatılan bir silahlı güç haline gelir. -PKK, İspanya’nın Bask Bölgesindeki ETA ve uzantısı siyasi parti gibi azınlık partisi haline gelir. Sonuçta da etkisiz hale gelmek, giderek sönmek, kendisini ortadan kaldırmak zorunda kalır. Amed, 11 Kasım 2014 Yükleniyor...
|