SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() TARAF ÖLÜNCE MADEM GÖZLÜ OLDURahmetli annemin her zaman sıklıkla söylediği bir sözü vardı “tewww! Mıri dimre he ja kun zirin dı be (ölen öldükten sonra poposu altın oluyor)”diye. Ve yine meşhur atasözümüz vardır “öldükten sonra madem gözlü olmak” diye… Bu toplumun kendini solcu, sağcı, dindar, ateist, demokrat, liberal ve muhafazakar olarak adlandıran insanların samimiyetine inanmak çok zor. Hele 14’lük kızlar gibi adeta meşhur olacağım diye yırtınan ve kaypak zeminde yürüyen aydın geçinenlere baktığımda tiksiniyor ve midem bulanıyor. Özellikle Taraf gazetesinden ayrılan Ahmet Altan, Neşe Düzel ve Yasemin Çongar’dan sonra yapılan yığınla yorum, analiz ve garip yazılardan sonra kendime bir kez daha dedim ki ‘Cüneyt bu millet kolay kolay iflah olmaz’ diye. Biz millet olarak sahip olduğumuz değerlerimizi yaşarken kıymet vermez, sahip çıkmaz, yeri gelince vurmaya çalışır, maddi yoksulluklarıyla yargılar, sahip oldukları ilmi değerlerini dikkate almaz, yerin dibine batırırız. O değerlerimizi ya sürgüne gönderir vatan özleminden ölümüne sebep oluruz Nazım Hikmet Ran gibi, ya açlıktan ölümünü seyirci kalırız Ahmet Arif gibi, ya beynine kurşun sıkarız Uğur Mumcu, Api Musa, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı ve Muammer Aksoy gibi. Ya da onları zindanlara tıkarız, çağın ve asrın en büyük alimlerinden biri olan Said’i Nursi gibi. Hele hele Osmanlı döneminde başı taşla ezilerek öldürülen, kementle boğulan, medresesi havan, topla yerle bir edilen ve gizlice katledilen onlarca bilim ve ilim adamını da düşünürsek neden çağın gerisinde kaldığımızı ve neden 80 yıldır eşeksırtında “sen” ve “ben” kavgasını yaptığımızı daha iyi anlarız. Sonra ne mi yaparız o kaybettiğimiz değerlerimiz için? Tewli güli damdan gel… Tıpkı kurbanına ağlayan cellatlar gibi oturur timsah gözyaşlarını dökeriz. “Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin? Ölsem gam yemem gayrinin resmini yapabilir misin?” Diye Nazımın şiirini dağlara taşlara yazar, bir orman gibi gür ve kardeş oluruz. Ahmet Arif’in şiirlerini basar, üzerinden reklam yapar, hasretinden memlekette ne kadar prangalar varsa eskitiriz. “Uğurlar olsun, uğurlar olsun, hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun” diye diye Mumcu’ları mumlarla, meşalelerle uğurla, sonra onu mumla aramaya devam eder dururuz. Tıpkı karanlıkta yerinden olmayan bir şeyi aramak gibi. Sonra hepimiz Kürt kardeşi olur Api Musa’yı saygıyla anarız. Hepimiz Hrant olur dünyaya Dink’i anlata anlata bitiremeyiz. Ermeni kardeşliğinden dem vurur dururuz. Yıllarca yasakladığımız, raflarda tozlanmasına sebep olduğumuz Said-i Nursi’nin kitaplarının basılmasına konulan yasağı kaldırır, ilminden zamanında istifade etmediğimiz için hayıflanır dururuz. İşte bugün taraf gazetesinin yaşadığı trajedide verdiğim örneklerin aynısı ve toplum olarak dürüst olmadığımızın aynasıdır. Sevelim, sevmeyelim, beğenelim, beğenmeyelim Altan’lar, Çongar’lar ve Düzel’ler; Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarihine damga vuran, Cumhuriyet tarihinin yeninden şekillenmesine neden olan, Cumhuriyetin kirli ve haram bağırsaklarını temizlemesine vesile olan, cunta rejimiyle hesaplaşmasına, halkın yaşadığı trajedilerinin hesabının sorulmasına önayak olan ve militarizm vesayetini gerilemesine neden olan cesur gazetecilerdir. Onların cesaretine cesaret katan en önemli başka şeyde, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin de olayların, yayınlanan haberlerin ve görüntülerine üzerine cesurca ve kararlıkla gitmesi ve sorumlulardan hesap sormasıdır. Ancak Taraf gazetesi toplumun birçok kesiminden darbe yiyerek bugün bertaraf oldu. Taraf gazetesi çok yalnız kaldı… Hatırlayalım; Abdullah Öcalan’ın selam gönderdiği Yasemin’ler, Altan’ların gazetesi PKK tarafından çoğu zaman boykot edildiğini ve hatta mümkünse Güneydoğu’ya sokulmaması gerektiğini dahi söyleyip durdular. Bununla birlikte PKK ve BDP kendilerini destekleyen haber ve makaleler karşısında da Altan’ı alkışlamayı da ihmal etmediler. Taraf, Türk milliyetçilerinin, ulusalcıların ve Ergenekoncularında hedefi oldu. Onlarda Taraf’ı boykot ettiler. Özellikle Güney sahillerinde Taraf gazetesini satan büfelere rastlamak neredeyse mümkün değildi. Özellikle Alanya gibi yerlerde. Taraf, “Devlet Halkını Bombaladı” manşetiyle ilk defa Başbakanın açık hedefi haline geldi. Başbakan Grup toplantısında Taraf’ı çok ağır bir şekilde eleştirdi. Buna karşın Altan başbakan’a “zavallı” diyerek reste karşı rest çekti. O günden bu yana hükümet ve taraf arasına kara kediler girdi ve yıldızları bir türlü barışmadı. Her yönüyle taraf yalnız kaldı. Ekonomik darboğaz girdi. Ancak bütün yalnızlığa ve ekonomik darboğaz rağmen 50 bin trajı buluyordu Taraf. Altan, Çongar ve Düzel’in istifasını duyduğumda ne yalan söyleyeyim, sarsıldım. Bu millet çok önemli demokrasi kalesini kaybetti dedim kendime. Unutmayalım farklı fikirlerin varlığında millet ve devlet hayat bulur. Aynı fikirlerin ve kanaatlerin egemen olduğu bir toplumun ilerlemesi asla mümkün değildir. Ne kadar zıddımız olsa da sahip çıkmalıyız ve sahip çıkmayı artık öğrenmeliyiz. Ahmet Altan’ın, Kılıç Yarası, En Uzun Gece gibi birçok romanını, Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl Gazetelerinde yüzlerce makalesini okuyan ve HBB’de Neşe Düzel’le yaptığı programlarını kaçırmayan biri olarak Altan’ın Taraf’tan ayrılmasına ne kadar üzüldüysem de romanına dönmesine de o kadar sevindiğimi de söylemek isterim. Gerçekten de Altan bir orman ustasıdır. Yükleniyor...
|