SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() TERÖR İSLAMA VE İNSALIĞA ZARAR VERİYOR–4
İyiliği Emretme Konumuzla ilişkisi olan diğer bir mesele de, iyiliği emretme kötülükten men etme, meşhur olmuş ve yerini Kur'an ve Hadislerde bulan bir keyfiyettir. Konu ile ilgili âyet ve hadislere yüzeysel bakan kişi ve örgütler, şu görüşe sahiptirler: Her Müslüman, hiçbir engel tanımadan, nerde olursa olsun her türlü kötülüğe engel olmalı ve her ortamda iyilikleri emretmelidir.
Böyle davranmak kadın erkek her Müslüman'a vaciptir. Şu hadis-i şerife dayanarak da bunun üç şekilde olabileceğini belirtirler: "Sizden birisi bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Eğer gücü yetemezse diliyle, şayet buna da gücü yetmezse kalbi ile buğz etsin. Bu sonuncusu imanın en zayıf halidir. Yüzeysel ve parçacı bakarak bu hadisten şu anlamları çıkartırlar: Her türlü iyiliği emir ve her türlü kötülükten nehiy herkese vaciptir, çünkü hadiste istisna yoktur. Kötülük yapan kişi uyarıldığı halde vazgeçmezse her türlü şiddet uygulanabilir. Güç yetmez ya da daha büyük bir tehlike veya fitne çıkma ihtimali varsa şiddetten vazgeçilerek dille uyarı yapılır. Dille uyarı da mümkün olmuyorsa o kişinin yaptığı fiilden nefret edilir.Ancak bu yorumlar bile yanlış ve aşırı iken, terör örgütleri bununla da yetinmeyerek, fertlerin bu işi yapmasının yeterli olamayacağı düşüncesiyle gizli silahlı birlikler kurmuşlar ve bilinen taktiklerle güya iyiliği emretmekte ve kötülükten sakındırmaktadırlar! Bu arada sadece kendi görüşlerinin doğru olduğu kanaatiyle kendilerine katılmayan her insanı kâfir sayarak onlara savaş açmışlardır. Oysa ister vacip ister farz olsun, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma işini yapmayan asla kâfir olmaz, olsa günahkâr sayılır. Şirk hariç büyük günahlar kişiyi küfre götürmez. İslam âlimlerinin konuyla ilgili görüşleri kısaca şu maddeler halinde özetlenebilir: İslam devlete çok değer verir ve ona önemli görevler yükler. Terör ve düzensizliğin olmaması için kişilerin kendilerini devlet yerine koyarak hak aramaları kabul edilemez. Yüzde yüz haklı olunan konuda bile meşru yolları takip etmek gerekir. Toplumda iş bölümü vazgeçilmez bir esastır. Hâkimin, polisin, âlimin, memurun, amirin vs. ayrı görevi vardır ve diğerinin yerine iş yapmaya kalkışamaz. Fitne çıkarmak, kişi ve kurumları lekelemek, kesinleşmeyen bir şeyle kişileri suçlamak, ihtilaflı konuları uluorta gündeme getirmek, şahsî çıkarlar için toplumu ve kamuyu zarara uğratmak vb. hususlar sıradan günahların ötesinde suçlar olarak telakki edilir ve şiddetle yasaklanır. İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma meselesi ve ona temel oluşturan hadis-i şerif, yukarıdaki temel prensipler ışığında değerlendirildiğinde şu sonuç ortaya çıkar: Kötülükleri güç kullanarak engellemek kolluk kuvvetlerinin, dolayısıyla devletin sorumluluğundadır. Devlet bu işi koymuş olduğu kanunlar çerçevesinde yürütür. İhmal etmesi durumunda, devlete hangi yolla sorumlulukları hatırlatılıyorsa, seçim, taşkınlığı olmayan demokratik eylemler, ilmi toplantılar, basın, kitap-makale vs. o meşru yollarla bu iş yapılır. Zira devlet halktan oluşmaktadır. Kötülükleri elle engellemek konusunda fertler ise, ailesinden ve yakın çevresinden sorumludur. Ölçüsü içerisinde yapılan kötülüklere elle karşı koyar. Gerektiği yerde hiç çekinmeden yapılan kötülüğü ve işlenen suçu ilgili yerlere şikâyet etmek de elle yapılan bir girişime benzer. Batı ülkelerinde bu duyarlılık üst seviyede görülmektedir. Kısacası kanuni takibat ve ceza gerektiren hususlarda mutlaka devlet devreye girmelidir. Sözlü uyarılar ise ilim ehlinin işidir. Çünkü neyin münker neyin de maruf olduğunu, bu konularda var olan diğer görüşleri, konunun hangi metotla anlatılacağını, konuyla ilgili dayanakları ve çağa uygun yorumlarını vs. ancak âlimler yani konunun uzmanları bilebilir. Öyle ise bırakın halktan bir kişinin, ilgili konunun uzmanı olmayan âlimlerin bile müdahalesi bazen yerinde olmaz. Devamı yarın Yükleniyor...
|