SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() TERÖR TANIMI-YAŞAMA HAKKI VE FİLİSTİN
Filistin Lideri Mahmut Abbas Türkiye’de, başta başbakan ve çeşitli kesimlerle görüşmeler yapmaktadır. Son BM toplantısında Filistin’e gözlemci devlet statüsünün verilmesi şüphesiz ki tarihi bir başarı ve çok geç kalınmış bir karardır. Umarım tam bağımsız devlet statüsünü de kavuşur ve dünya sahnesinde hakkettiği yeri alır.
İsrail’in Gazze’ye saldırması sırasında bizim medyamızda epeyce “terör” tanımı yapılmış ve kendinden menkul seçkin dehalar halkların kaderi hakkında ahkam kesmişlerdi.
Dün de Devlet Bakanı Egemen Bağış’ta “BDP terör listesine girmek istemiyorsa, PKK’yi kınamalı, ayaklarını denk almalı ve PKK’yle arasına mesafe koymalıdır” dedi. Diyarbakır ölçeğinde sanırım benim kadar PKK ve BDP’yi eleştiren ve PKK’nin eylemlerini kınayan çok az insan vardır.
Ancak bu eleştirileri yaparken sapla-samanı birbirine karıştırmamak, toplumsal barışın dibine dinamit koymamak, barış dilinin çok ince olduğunu ve kuyumcu titizliğiyle işlemek gerektiğini de bilmek gerekir.
TBMM çatısı altında grubu olan bir partiye “terör listesine girmek istemiyorlarsa, PKK’yi kınamaları, ayaklarını denk almalı” talimatlı ifade, tehdit kokan, son derece sıkıntılı ve yakışıksız bir ifadedir. Bu ifade Kürt sorununun çözümüne engel, PKK’nin eline koz ve BDP’yi de dışlamak demektir.
Başta Filistin ve pek çok ülkede olduğu gibi dünya tarihinde halklar teröre başvurmamış, yaşama ve kendi kaderlerinin tayin hakkını isteyen halklara her zaman devletler terörü uygulamıştır.
Dolaysıyla dünyanın her yerinde “terör” tanımına farklı yaklaşılmakta ve farklı tanımlamalar yapılmaktadır.
Bu konuyla ilgili çok muazzam bir tez yazan ve dün bana gönderen, her zamanda onun bilgilerinden faydalandığım Doç. Dr. Fikret Başkaya Gazze’yel ilgili şu çarpıcı tespitleri yapmaktadır.
Başkaya “Filistin’de Kolonyalist bir işgal söz konusu mu, değil mi?
Terörü önce kim başlattı ve halen kim uyguluyor?
Eğer kolonyalizim geçerliyse İsrail’in kendini savunma hakkı diye bir şey olur mu?
İsrail’in Gazze’ye yaptığı sekiz günlük saldırıda, 163 Filistinli öldürüldü, 993’ü yaralandı, 865 ev tahrip oldu, 6 sağlık merkeziyle 30 okul, 2 üniversite, 27 cami, 14 basın bürosu, 14 fabrika, 81 mağaza zarar gördü. Dolaysıyla eğer İsrail’in arkasında ABD, AB ve Japonya gibi devletler olmasaydı İsrail devleti 60 yıldır bütün bu insanlık suçlarını işleyebilir miydi?
30 yıl savaşları sonunda Avrupa nüfusunun %40’ı yok olmuştu ve ardından Westfalya Barış Antlaşması kabul edilmişti. Birinci dünya savaşı veya emperyalistler arası savaşın [1914-1918] neden olduğu facia sonrasında Milletler Cemiyeti örgütü [Cemiyet-i Akvam] oluşturuldu.
Ve bu facia ve yıkımdan daha büyük katliamlara sebep olan ikinci emperyalistler arası savaşın [1939-1945] ardından da Birleşmiş Milletler Örgütü oluşturuldu.
Kim ne derse desin bugün bizim Hümanist ve insancıl olarak bellediğimiz BM Güvenlik Konseyi, birinci ve ikinci dünya savaşında galip gelenlerin kurduğu bir örgüttür.
Başkaya Westfalya Barış Antlaşması 4 önemli ilke içerdiğini belirterek şöyle devam ediyor:
“1. Ulus-devletin mutlak egemenliği ve kendi kaderini tayin etme hakkı;
2. Büyük-küçük, güçlü-zayıf, zengin fakir ayrımı yapılmadan ulusların yasal eşitliği;
3. Antlaşmalara uyma zorunluluğu ve zorlayıcı bir uluslararası hukuk sisteminin oluşturulması.
4. Başka devletlerin iç işlerine karışmama ilkesi” diyor Başkaya hoca.
Victor Hugo’nun tarifiyle önce “haydut devletler” söylemi icat edildi. Hani Victor Hugo, Yüzbaşı Burtler’e bir mektup gönderiyor, mektubunda “Pekin’e 2 haydut girdi. Biri cebini doldurdu, öbürü sandığını doldurdu. Ve sonra halka dönüp dediler ki ‘size özgürlük ve adalet getirdik’. Aslında getirdikleri özgürlük değil, barbarlıktı” diyor ya, şimdi aynı şey, İsrail ve onun hamisi olanlar içinde geçerli.
Başkaya bu konuyla ilgilide özetle emperyalist devletlerin hayali olarak yarattıkları “haydut devletler” halklara zulmettikleri, uluslararası hukuku ihlâl ettikleri, insanlık suçu işledikleri, yer altı ve yerüstü kaynakları talan ettikleri ve sınır komşularını sürekli tehdit ettikleri, teröristleri destekledikleri gerekçe gösterilerek, öldürülmeleri caiz görüldüğünü de belirtmektedir.
İşte en başta da ifade ettiğim gibi hiç bir zaman uluslar arası hukuk ve terminolojiye göre bir tanımı yapılmamış olan “terörizm” kavramı her türlü silahlı haklı karşı çıkışı ve direnişi itibarsızlaştırmak üzere kullanıldı.
Başkaya’nın araştırmasına göre 1945’ten sonra ABD’nin yürüttüğü açık ve gizli savaşlarda yaklaşık 25 milyon insanın öldürüldüğü iddiası doğruysa eğer, bunun ne kadar vahim olduğu da tartışılmalıdır.
Bütün bu parametrelerin ışığında gerek Başbakanın yaptığı o meşhur “One Minute” çıkışı, -ki bu dünkü toplantıda damgasını vuran bir cümle oldu, gerek hükümetin Ortadoğu ülkelerine yönelik sıfır sorunlu dış politikası ve gerekse iç politikasının NATO ve BM’ye aykırı düştüğünü söylemek mümkün olmayacaktır.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti NATO ve BM’nin çıkarlarına uyum sağlamak zorunda olduğu gibi uyumun dışına çıkması da beklenemez.
Yükleniyor...
|