SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() TÜRKİYE 1’NCİSİ OLAN DİYARBAKIR POLİSİNİN SIRRI NEDİR?BÖLÜM 2:
Bir önceki bölümde isminden söz ettiğim Diyarbakır Eski Emniyet Müdür Yardımcısı Sosyolog Metin Murat Arslan’ın Diyarbakır’da devlet ve halk arasında nasıl bir gönül köprüsünü kurmaya çalıştığını, Devlet ve Diyarbakır arasında örülen kalın duvarların nasıl yıkmaya çalıştığını ve nasıl bir mücadele verdiğini kısaca anlatmaya çalışmıştım.
Çok iyi bir polis olmakla birlikte çok da iyi bir Sosyolog olan Metin Murart Arslan’ın yazdığı birçok tezinden en çok beğendiğim bu tezinde aslında bize polisliğin ne olması, ne olmaması ve nasıl olması gerektiğiyle ilgili bize ayna olmaktadır Arslan. Çok uzun olan bu tezin ana hatlarını sizlerle paylaşmak istedim.
İşte Arslan’ın o tezden önemli bölümler…
Toplumun huzur ve güvenliği açısından gerek bireysel ve gerekse kitlesel her tür toplumsal barışı bozan hareket ve davranışları kontrol altında tutma görevi, demokratik ülkelerde polis teşkilatları aracılığıyla yürütülmektedir. Devletlerin üzerine aldığı bu görevin yerine getirilişinde ülkelerin yönetim şekillerine göre farklılıklar olabilir.
Bu farklılıklara rağmen, toplumsal barış ve huzur için güvenlik hizmetlerinin vazgeçilmez bir önemi vardır.
Demokratik ülkelerdeki anlayış Polisin sahip olduğu otorite ve gücün kendi gücü değil, hukuken kendilerine verilen toplumun gücü olduğudur. Suça ve suçluya karşı yaklaşımın “herkesin vicdanı kendi polisidir, polis vicdanı olmayanlar için vardır” anlayışını aşması gerekmektedir.
Geleneksel polislik uygulamaları bütün suçla mücadele gayretlerini polisiye yöntemlere dayandırmaktadır. Yani, polis suçla mücadele rolü ile özdeşleşmiştir ve genellikle de başarılardan kendine pay çıkartmış, başarısızlıklarda sorumluluktan kaçma eğilimi göstermiştir.
Gelişmiş ülkelerde, suç sebeplerinin analitik olarak tespiti ve tedbirlerin geliştirilmesi, kurumlarla ve vatandaşlarla işbirliği yapılması, suç oluşmadan önlenmesini öngören Toplum Destekli Güvenlik Hizmeti yaklaşımı kabul görmektedir.
Bilgi alışverişi ve koordineli çalışma en üst düzeyde tutularak, suçtan endişe duyan her kurumun, sivil toplum örgütünün ve vatandaşın aktif olarak suçun önlenmesi faaliyetleri içerisine girmeleri de gerekmektedir. Bürokrasinin toplumdan kopukluğunun bir diğer sonucu, güvenlik alanındaki tüm problemlerin polis kurumu üzerinde odaklanmasıdır.
Bu, son derece eksik bir yaklaşımdır. Polis kurumunun içinde bulunduğu merkezi devlet otoritesi ve toplumsal yapısı dikkate alındığında, Türkiye ölçeğinde güvenlik alanındaki tek aktörün polis olmadığı, problemlerin yegane sorumlusunun da polis kurumu olmadığı görülebilir.
Gladstone’a göre, suç olgusunu etkileyen şartların birçoğu polis kontrolü dışındadır. Bu sebeple, suçu önleme sorumluluğu sadece polise yüklenemez. Sonuç olarak, oluşturulacak suç önleme politikaları ve stratejileri, toplumun tüm kurumlarının ve vatandaşların katılımıyla tespit edilmelidir.
Dolayısıyla, iç güvenlik hizmetlerinin ifasında toplumun taleplerini, idari karar süreçlerine yansıtmak bir zorunluluktur.
Çağdaş yaklaşımda, toplumun hiçbir üyesi, öteki olarak dışlanmamaktadır.
Ancak, zaman içerisinde, toplumun suça eğilimli olmayan kesimlerinin, yani normal vatandaşların, toplumun, küçük orandaki nitelikli suçların faillerine yönelik yapılan kısıtlayıcı düzenlemelerden olumsuz etkilendikleri ve uygulamalardan dolayı günlük yaşamda mağdur oldukları görülmektedir.
Bu çalışmalar çerçevesinde, nitelikli suçlar karşısında büyük başarılar kazanmış polis birimlerinin dikkati toplum içinde hızla yaygınlaşan küçük ve orta ölçekli suçlara çekilmiştir.
Saha çalışmalarının sonuçları, toplumun yaşamsal düzeyi açısından endişe vericidir. Bireylerin çoğunluğu bu tür suçların mağdurudur. Üstelik bu tür suçlar gerektiği ölçüde cezalandırılamamaktadır. Büyük ve nitelikli suçlulara kilitlenmiş polis birimlerince de gerekli özen gösterilememektedir.
Vatandaşlar, sözlü ve fiili sarkıntılık, yankesicilik, hırsızlık gibi küçük ve orta ölçekli suçlarla karşı karşıya ve yalnızdır.
Güvenlik hizmeti sadece devletin –dar anlamıyla polisin- değil, herkesin işi olmalıdır ve herkesin katkılarıyla ortaya konmalıdır. Güvenlik sorunlarının çözümünde, kamu kurumları, özel sektör, sivil örgütler ve vatandaş yer almalıdır. Siyasal anlamda demokratik olan bu yaklaşımın uygulanabilmesi için, yönetilenlerin özgün güçlerinin katkı sağlamak üzere problemin çözümüne yönelik olarak organizasyonu gerekmektedir.
Kavramın içindeki ikinci önemli sözcük ise “üretim”dir. Geleneksel merkez yönetiminin üretmekten çok, zorlayıcı ve kısıtlayıcı düzenlemelerle güvenliği sağlar. Üretim, ekonomik alanın, daha açık ve doğru ifadesiyle liberal iktisadın merkezine oturmuş bir kavramdır.
Ölçülebilir, daha fazlası üretilebilir, eleştirilebilir, değiştirilebilir, daha fazla verimliliği elverişli tekniklerle daha az kaynaktan rasyonel düzeyde sağlanabilir bir özellik taşımaktadır.
Devlet şeklinde organize olmuş her toplumda ortaya çıkan suçun, sosyal bir hastalık olarak devamlı tekrarlanması karşısında, “önlemek, tedavi etmekten daha iyidir” sözü geçerlidir.
Çünkü suç, yaşamda, sağlıkta ve malda meydana gelen kayıpla ilgilidir ki, bunlar sıklıkla tekrar geri getirilemez. İşlenen suçtan sonra uygulanan karşı tedbirler (engelleyici/bastırıcı suçla mücadele yöntemi) ise, genellikle yeni zararlara neden olur.
Hastalar, acil servis odasında kurtarılmaktansa sigarayı bırakmak, düzenli eksersiz yapmak ve sağlıklı bir diyet yapmak gibi çözümleri tercih etmek için iyi sebeplere sahiptir. Aynısı, suçtan delik deşik olmuş toplumlar için de geçerlidir. Polis, toplumda en fazla görülen ve 24 saat, ani doğumlardan alkoliklerden, uyuşturucu bağımlılarından, acil psikiyatrik vakalardan, aile içi tartışmalardan, ev sahibi-kiracı anlaşmazlıklarından ve trafik ihlallerinden suç olaylarına her şeye cevap veren ve hizmet yapan bir kurumdur. ,Polisin diğer bazı belirgin özellikleri de mevcuttur: bir önemli özellik -ki polisi diğer kurumlardan ayırır- onlar, meşru güç kullanmaya izinli özel yetkilerle donatılmış kimselerdir.
Diğer özellik; -ki onların yasal güç kullanmasına çok bağlıdır, kanunları uygulamaktır.
1829’da Metropol Polisinin kurulmasında en önemli nedendir ve bugün hala polisin sadece Britanya’da değil diğer birçok ülkede temel amacıdır.
İngiltere’de yapılan bir araştırmada polise intikal eden suçların % 90’ ı halkın haber vermesiyle % 10’ u ise polisin kendi çalışmaları ile gerçekleşmektedir. Türkiye’de ise % 32 halkın haber vermesiyle suçların çözümü söz konusu olmaktadır.
Polis fonksiyonlarında temel amaç, suçun önlenmesi olmalıdır.
Polisin bütün gayreti bu önemli amaca yönelmelidir. Kişilerin ve malların güvenliği, kamu düzeninin korunması suç işlemeyi başarmış suçlunun bulunmasından ve cezalandırılmasından daha önemlidir ve bu polis örgütlerince hiç akıldan çıkarılmamalıdır. Polis görev alanındaki herhangi bir kişinin suç işlemesini çok zor bir hale getirmelidir. “
Günümüzde yapılan araştırmalar halkın polislerin sempatik olmayan tutumları ve baştan savma davranışları ile hayal kırıklığına uğradıklarını ve bu konunun çözümüne yönelik olarak iyi bir polis anlayışı, iyi bir polis imajının oluşturulması gerektiği konusundaki isteklerini ortaya koymuştur.
1995 yılında gerçekleştirilen bir çalışmada tespit edilen bu sorunlar şöyle sıralanmaktadır.
1- Vatandaş polise arzulanan düzeyde yardımcı olamıyor.
2- Vatandaşa verilen hizmet "standart" olamıyor. Polisin gerek karakollarda gerekse toplumsal olaylarda müdahale esasları standart davranış kalıplarına uymuyor.
3- Karakol henüz çekici kılınamamış, vatandaş halen karakola gelmeye çekiniyor.
4- Vatandaş polise güveniyor ama aynı zamanda ondan korkuyor. Polis’in olumsuz davranışı vatandaşın korkusunu artırıyor.
5- Polis teşkilatı hakkında geçmişten kaynaklanan olumsuz izlenim henüz giderilmiş değil.
Bursa ilinde yapılan bir anketten benzer olumsuzluğun hala devam ettiği anlaşılmaktadır: “Katılanların %44’ü polisin görevini yerine getirirken tarafsız olmadığını, %66.4’ü Polisin Halkla ilişkilerinin yetersiz olduğunu söylemişlerdir.”diyor Sosyolog Metin Murat Arslan.
Devam edecek… Yükleniyor...
|