SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() Türkiye’nin kaderi kimin elinde
Türkiye’nin siyasi geleceği, Başbakanın tavırlarıyla aynı paralellikte ilerliyor… Başbakan’ın açlık grevleri ile ilgili Almanya’da sarf ettiği sözler, neredeyse Adalet ...
Türkiye’nin siyasi geleceği, Başbakanın tavırlarıyla aynı paralellikte ilerliyor… Başbakan’ın açlık grevleri ile ilgili Almanya’da sarf ettiği sözler, neredeyse Adalet Bakanının eş zamanlı açıklamalarıyla yalanlandı desek yeridir. Medya bunu direk vermektense haberi yan yana vererek, çelişkiyi vermeye çalıştı… Cezaevlerindeki açlık grevleri 51. gününe girerken, bu çelişkiyi tartışmak tabi ki yersiz. Resmi rakamlarla 683 kişinin ölümün eşiğinde olduğu kritik süreçteyiz ve her an ölümler olabilir. Ne kolay yazıyor ve söyleyebiliyor insan… Mirin… Ölüm… Her dilde ağır bir kelime… Oysa asli görevi insanları yaşatmak olan devletin bu konudaki tavrı inanın ölümden beter… Tıpkı, Dersim’de, Zilan’da, Uludere’de olduğu gibi… Sıradanlaştırılmaya çalışılan bir sözcük haline geliyor ölüm… Cezaevindeki siyasi mahkumların durumu ve her an gelebilecek bir ölüm haberi ile alt üst olabilecek hayatları düşünün. O 683 canı binle çarpın bakın ne çıkacak… Tıpkı dün Yaşar Kemal’in dediği gibi: “Bugün açlık grevleri tutanların oğulları, babaları da bu mücadelede taraf olacak, bir nesli yok edecekler” dedi. Evet, hiç kuşkusuz birinci derecede sorumlu bu hükümet ve Başbakan olacaktır.”
Çağrılar yeterli mi? Bu konuda CHP de kamuoyu oluşturulması konusunda bir çabanın içinde. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Bayramda Diyarbakır’a gelmesi her ne kadar eksik yönü de olsa sonrasında atılan adımlarla biraz daha yerine oturuyor gibi bir görüntüye dönüşüyor. Umarım ki bu siyasi bir hesaptan öte insani bir çaba olur… Önceki gün açlık grevi yapan tutuklularla yaptıkları görüşmeye ilişkin açıklamalarda bulunan CHP heyetinden Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın açıklamalarında bunun işaretlerini gördük: “Başbakan ‘bunlar yiyip içiyorlar’ gibi bir açıklamayla bu eylemi ve eylemecileri aşağılamıştır; bu siyaseten de insani olarak da kabul edilemez. Bu insanlar Başbakanın bu söylemi üzerine daha da bilenmiş ve kesinlikle ölüme kendilerini yatırmış insanlar haline gelmiştir. Bunun da sorumlusu başbakandır” dedi. Heyetin açıklamasında dikkatlerden kaçan bir açıklama ‘Tutuklu ve hükümlülerin ifadesine göre, eylemcilerin limon, şeker ve su talepleri Adalet Bakanlığı tarafından reddedilmesiydi.’ Bu da hükümetin tavrının ne kadar sert olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
BDP tavrını sertleştirecek Açlık grevlerinin başladığı ilk günden bu yana Hükümet’ten somut hiç bir beklentileri olmadığını dile getiren BDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Önümüzdeki günlerde, kararlarımızı halkımızla paylaşacağız. Biz de radikal bir duruş sergileyeceğiz tabi ki. Ölümlerin olmasına izin vermeyeceğiz” sözleri 30 Ekim’den daha hareketli günlerin yaşanacağı sinyalleriydi. Tabi bu yaşananlar karşısında sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan Diyarbakır Ticaret Odası, DESOB, DTB Başkanları ile sivil toplum örgütleri başkanlarından oluşan heyet de Ankara’ya gitti. Başta hükümet olmak üzere tüm siyasilere -kendi ekonomik ve siyasi kaygılarının freniyle- cılız bir duyarlılık çağrısı yaptılar…
Tüm bunları yan yana bırakınca ortaya tuhaf bir tablo çıkıyor. İleri demokrasiden bahsedilen bir ülkede, kaosa evrilen süreçte tüm çözüm yolları Başbakan’ın vereceği karara çıkıyor. Bu da ileri demokrasiye (!) tezat bir durumun göstergesi. Bu durumda; Türkiye’nin kaderinin tümüyle bir insanın ya da bir zümrenin elinde olduğuna işaret ediyor ve bu da Ortadoğu’daki yönetimlerden uzak bir anlayış değil… Yükleniyor...
|