Ebû Hüreyre radıyallahu anh 'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi."
Buhârî, Mevâkît 20, Ezân 34; Müslim, Mesâcid 252. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 47; Nesâî, İmâmet 45; İbni Mâce, Mesâcid 18
Burada yatsı ve sabah namazlarından bahsedildiği için sadece ilgili bölümü tekrar zikredilmiştir. Sabah ve yatsı namazları münafıkların çoğu kere camiye, cemaate gelmedikleri namazlardır. Bu özelliği sebebiyle mü'minle münafığı, ihlâs sahibi olanla nifak alâmeti taşıyanı ayırt etmede bu iki namaz bir ölçü kabul edilmiştir.
Sabah namazı vakti uykudan uyanmanın çok zor olduğu, yatsı namazı vakti de yorgunluğun had safhaya varıp uykunun galip geldiği zamanlardır. Bu iki vakitte camiye ve cemaate gitmek gerçekten büyük bir azim ve gayreti gerektirir. Faziletinin daha üstün, sevabının daha çok olmasının sebeplerinin başında bu özellikler gelir.
Çünkü zoru başarmanın ve güçlüğe göğüs germenin fazileti ve sevabı daha çoktur. Bu sebeple sabah ve yatsı namazında cemaate emekleyerek de olsa gelmek tavsiye edilmiştir ki, bu hususta ne kadar gayret gösterilmesi gerektiğinin mübalağalı bir tarzda ifade edilmesinden ibarettir. Beş vakit namazın her birinin farzlarının camide ve cemaatle kılınması tavsiye edilmişse de, sabah ile yatsı namazlarına farklı bir yer verildiği pek çok sahih rivayetten açıkça anlaşılmaktadır. Müslümanlar, bu hadislerin gereğini yerine getirdikleri ölçüde Allah katında değer kazanırlar.
Bu hadiste üç önemli hasletten söz ediliyor bunlara bakalım.
1. Sabah ve yatsı namazlarını camide cemaatle kılmak, diğer namazları cemaatle kılmaktan daha faziletlidir.
2. Sabah ve yatsı namazları, münafıklara en zor gelen namazlardır. Bu sebeple bu iki vaktin namazı, mü'minle münafığı ayırıcı bir özelliğe sahiptir.
3. Emekleyerek ve sürünerek de olsa camiye, cemaate gelmeye özen göstermek gerekir.
Yine Yüce Allah(c.c) buyuruyor:
Güneşin tepe noktasından kaymasından, gecenin karanlığına kadar öğle, ikindi, akşam ve yatsı vaktinde namaz kıl; sabah namazını da (özellikle kıl). Çünkü sabah namazı gece ve gündüz melekleri tarafından şahitlidir. (İsrâ, 78)
Güneş doğu ufkunun sıfır noktasından doğar, yavaş yavaş yükselişe geçer ve günün ortasında tam tepe noktasına gelir. Sonra hafifçe batıya kayar ve yavaş yavaş inişe geçer.
Güneşin tepe noktasından kaymasına zeval vakti denir. Zeval vakti ile gecenin koyu karanlığı arasında dört vakit namaz yani öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını vakitlerinde kılmak farzdır.
Sabah namazına gelince! Âyet-i kerîmede bu dört vaktin dışında “vâv-ı âtıf” ile “Ve Kur’âne’l-fecri” (fecir Kur’an’ı) buyurularak, Kur’an ile sabah namazı arasında bir bağlantı kuruluyor.
Sabah namazının önemi
Özellikle kısa gecelerde ve uykunun en tatlı anında sadece sabah namazını kılmak için kalkmak, gerçekten kolay değildir. Gerçekte uykudan daha hayırlı ve daha tatlı olan sabah namazına kalkmak için öncelikle çok kuvvetli bir imana, sonra nefisle ve şeytanla pençe pençeye boğuşmaya gerek olduğundan, sabah namazına kalkmak her babayiğidin başarabileceği bir iş değildir.
Dünyada 5–10 dakikacık elektrikler, internet, su, doğalgaz gibi v.s kesildiği zaman hemen oflayıp puflamaya başlar ve telefona sarılıp derhal arızayı ararız ama kabirde kime telefon eder ve sesimizi kimlere duyurabiliriz ki! Bizi sabah namazına kaldıramayan zayıf ve duyarsız bir imanla âhiret âlemine gitmemek için kabrimizin aydınlık, mahşerde sorgumuzun hafif ve Sırat Köprüsünde önümüzün, sağımızın nur olması için, saba yelinin estiği sabah namazı vaktinde devekuşu gibi gözümüzü kapayıp başımızı yorgana gömmeyelim. DEVAM EDECEK