SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() YÜRÜYEN BUDALALAR![]() Geçen hafta sonu bir grup arkadaşımızın Erdebil köşkünde tertiplediği akşam yemeğine davetliydim. Açık havada yapılan sunumda, arka tarafımızda bir araya dizilmiş masalardan oluşan 30-35 kişilik bir grup hemen dikkati çekiyordu. Tahmini 30 lu yaşlarda 35-40 kişilik bu grup, okudukları her biri değişik dillerden olan türküleri hem kendilerini hem yakın plan oturanları eğlendiriyordu. Okudukları türkülerin Kürtçe, Ermenice, Zazaca ve Türkçe olduğunu anlamıştım. Zira aksan ve dil olarak kitaba bakmaları, amatörce seslendirmeleri bu dilleri bilmedikleri kanısını uyandırırken bu duygu aynı ölçüde saygı ifadesine dönüşüyordu. Kim olduklarını bilmiyordum ancak ben ve arkadaşlarım, grubun izci kafilesi gibi düzenli, samimi, uyumlu ve eğlenceli görüntüsünü ve türküleri çok beğenmiştik.
Ilık bir bahar akşamında müzikle bir araya gelen manzaranın yanına bir de şiir talebi olunca dostlarımı kıramadım. Çok sevdikleri “ Gettinki tez gelesen” şiirimi okuyup masama dönünce arka masamızdaki komşu gruptan birilerinin tebrik ve beğenilerine teşekkürle karşılık verdim. İstanbul’ dan gelen bir arkadaş grubu olduklarını, şiiri çok beğendiklerini, çok etkilendiklerini ve ertesi gün görüşme isteklerine olumlu cevap verdim. Ertesi gün telefonlaştık ve Hasanpaşa hanında buluştuk. Ancak giyimleri akşamki görüntüden çok farklıydı. Kızlar mavili, yeşilli, kırmızılı çiçekli basmadan elbiseler giymiş, erkekler ise gri şalvar, yelek, sekiz köşe kasket ve omuzlarında puşi vardı. Sanki bir tiyatro grubuydu ya da bir karnaval kafilesi. Aldıkları eğitimlerden dolayı değişik meslek gruplarından olup tekstil sektöründe buluşmuş, her biri kendi dalında uzman, yetenekli, donanımlı seyyah grubu. Halil Çelik ve Yeşim Çoruh adlı başkanların eşliğinde, çay içimi zamanda sohbetleştik. Yanımızda grubun refakatçisi sevgili hemşehrimiz Melik Tuncay da var. Aynı şirkette çalışan 70-80 kişilik bir grup olduklarını, halen bir kısmı başka şirketlere geçse de grup arkadaşlığını devam ettirdiklerini, genellikle tarih ve medeniyetlerle iç içe olan bölgelere seyahat ettiklerini ifade ettiler. Gidecekleri yöreyi yazılı ve görsel kaynaklardan yaklaşık 5-6 ay incelediklerini, varsa o yöreye ait giyim şeklini temin ettiklerini, dil farklılığı varsa bile türkülerini öğrendiklerini, bu bilgileri bir kitapçıkta toplayarak her grup üyesinin eline tutuşturduklarını ve gezi boyunca bu kitaptan faydalandıklarını ifade ettiler. Kitabın adı ilginç“ Tek taştan duvar olmaz” Grubun adının da “ Yürüyen Budalalar “ olduğunu gururla ifade ettiklerinde herkes gibi ben de şaşırdım, anlamını sordum, grup şefleri çok yalın ve sade bir dille sloganlarının “ Yürüyen bir budala oturan on entellektüelden daha yararlıdır” demekle söz başladılar. Bu topluluğun faaliyetlerini tanıttıkları www.yuruyenbudalalar.net adlı sitelerinde gezi notlarını paylaştıklarını anlatarak şöyle devam ettiler. Bu site şehrin keşmekeşinden, iş hayatının temposundan, hayatın metropollerdeki hızlı akışından fırsat bulup bir araya gelen; bir araya geldiğinde müziğin eşliğinde, tarihin izinde ve lezzet duraklarının nefâsetinde vakit geçiren bir grup arkadaşa aittir. 2010 yılından bu yana Edirne, İznik, Bursa, Konya, Trabzon, Bosna, Kars, İzmir, Kayseri, Rumeli, Üsküp’ e geziler düzenlemişler ve gittikleri bölgenin tarihi, dini, folklorik özelliklerini inceleyip kendilerini geliştirdiklerini söylediler. Konuşmayı aralayıp Ulu camii ziyareti için oradan ayrıldık, Kutsal mekan hakkında kısa bilgilendirmeden sonra sonra Ahmed Arif müze kütüphanesinde şiir ve sohbet molası verdik, Beğendikleri şiirleri kameraya aldıklarından olsa gerek çok sevinçliydiler tabii ki ben de şiirlerime bu denli kıymet bilen alıcıların olmasından… Yazar Şeyhmus Diken’ le rastlaşınca, bu güzel karşılaşmadan çıkan nefis bir sohbet oldu. Bu defa kalabalık misafirlerin de önünde yine türkülerini seslendirdiler tıpkı az sonra Cahit Sıtkı Müzesinde olacağı gibi. Hem alkış, hem fotoğraf hem tebrikler bir aradaydı, meraklıların bakışları sevgi ve dostluk içeriyordu. Daha sonra gidilen Hz.Süleyman Camii ve İç Kale gezisi Keçi burcu ile sonlandı. Bir kaç alışverişten sonra vakit geceyarısına dönerken uçağa binmek üzere havaalanına doğru gidildiğinde izin isteyip kısa zamanda çok samimi ve yakın olduğum dostlarımdan ayrıldım. Hem şehrimizin Tarih, Kültür ve Medeniyetinden etkilenip, hem insanlardan aldıkları olumlu tepkilerden ve hem de kişisel dostluğumuzdan dolayı herkesin yüzünden çok mutlu ayrılacakları okunuyordu adeta. Tekrar görüşmek üzere vedalaşırken, Bu seyahatlerimizde insanları yakından tanıyarak onlarla yürekten tokalaşmayı arzuluyoruz ve buna siz gibi karşılık verenleri gönül defterimize kaydediyoruz dediler. Bir şey daha söylediler, o da şu” Diyarbekir’e gelirken uzun zaman inceleme ve araştırma yaptık, siz bu çalışmalarımızın tümünü bize bir şiirle anlattınız, tebrik ederiz” Dün tanışıp bugün samimi olduğumuz bu nadide gençlerin sözlerinden dolayı çok gururlandığımı söylememe gerek yok. İyi yolda olduğumu tekrar hatırlattıkları için müteşekkirim. Barışın, kardeşliğin sıcaklığında, ortak kültür ve tarihin ne denli önemli, anlamlı ve etkili olduğunun farkında olan, seyahati bilgilenmeye, donanıma, kültüre ve iletişime dönüştüren bu değerli misafirlerimize şöyle seslenmek isterim… Sevgili Halil(2), Yeşim(2), Tuba, Halit, Fatma, Ata, Aylin, Türkan, Yasemin, Selma, Zuhal, Miray, Mehdi, Mutlu, Mustafa, Zehra, Selim, Erhan, Elif, Murat, Birsen, Aydın, İbrahim, Ebru, Çiğdem ve adını gönlümüze kaydettiğimiz grubun diğer üyeleri… Diyarbekir sizin gibi kadir, kıymet bilen dostlarını arıyor eğer siz de dost arıyorsanız ki öylesiniz tekrar gelin, daha sık gelin, çok gelin.. Lütfen gittiğiniz yerlere selam götürün bizden…. Diyarbekir sizi sevdi, ben de…
Yükleniyor...
|