SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() ŞİWAN PERVER ŞİRİN PAYZIN PROGRAMINDAGeçenlerde televizyonları zampik yaparken Şiwan Perver’in Şirin Payzın’ın sunduğu programda konuk olduğunu gördüm. Zampiği durdurdum ve izlemeye devam ettim. Programın bitmesine az kalmıştı ama geri kalan azını da izlemem beni çok duygulandırdı.
Şiwan’a geçmeden önce, yıllardır program sunan Şirin Payzın’ın sadece kardeş halkları birbirine kaynaştırma, empati yaparak kendini onların yerine koyma, en uç, muhalif sesleri dinleme, onlara yer vermenin yanında Şiwan Perver’e neredeyse “hadi artık dön ülkene, bitsin bu hasret, kavuş memleketine…” gibi yaklaşımdan hem onur ve hem de mutluluk duydum.
Şiwan kadar Şirin, Şirin kadar Şiwan çok duygusaldılar programda.
Ne yalan söyleyeyim çok etkilendim ve içimden ‘keşke bu ülkede gazetecilik, kanlı kalemşörlük ve göbek bağıyla bağlı oldukları dış odakların emir ve talimatları doğrultusunda kalem oynatanların yerine bu ülkede birliğin, bütünlüğün ve kardeşliğin tesis edilmesi için çırpınan Şirin Payzın gibilerin sayısı çok fazla olsaydı dedim.
Özellikle 1990’larda Payzın gibi cesur ve onurlu gazeteci- yazarlar olsaydı, gerçekler kedinin toprak altına sürdüğü pislikler gibi örtülmeseydi ve halk gerçeği bilseydi ortam bu kadar kan, revan olmaz ve kardeş kavgası bu kadar sürmezdi dedim kendime.
Çünkü 1990-1993 arası çok acımasız bir dönemdi. Cunta rejiminin işlediği Kontur-Gerilla cinayetlerin haddi hesabı yoktu. Savaş bütün acımasız ve kirli yüzüyle devam ediyor, köyler yakılıp yıkılıyor, insanlar yakılıyor, hayvanlar yakılıyor ve ormanlar yakılıyordu.
Gözaltında kayıplar, işkenceler, yargısız infazlar ve insanlık dışı hak ihlalleri pervasızca halka karşı yürütülüyordu.
Bugün Ergenekon davasında yargılanan cunta rejiminin yaverleri, o gün acımasızca halka karşı kan kusturuyordu.
Mazlum, masum ve savunmasız halka acımayan ve merhamet etmeyenlere bugün sahip çıkanlar, hala kanlı kavganın devam etmesi için türlü türlü entrikalara, barikatlara başvuruyorlar.
İşte Şiwan Perver, böylesi kanlı bir dönemde halkına ve ülkesine sahip çıkarak, sazı, sözü, onurlu ve haysiyetli duruşuyla sadece Kürt halkının değil, bütün halkların yüreğinde taht kurmayı başarmış tek sanatçıdır.
Sanatçı, duyarlı, fikir ve özgür düşünce sahibi olan, demokrasiyi bütün kurum ve kuruluşlarıyla içselleştiren, evrensel dünya değerlerine inan, bu inancını yaşamın her alanında dünya kamuoyuyla paylaşan ve Halepçe katliamı gibi vahşet dolu bir katliamı dünyaya duyuran birinin, başka birilerinden emir, talimat, icazet ve kölelik yapması beklenemez.
Ama PKK Şiwan’dan koşulsuz biat, sorgusuz emirleri yerine getirme ve kendilerine kölelik etmesini istiyordu.
Muasır medeniyete ulaşmış, demokrasisini geliştirmiş, temel hak ve özgürlükler alanında sorunlarını gidermiş, insanlık ailesinin fotoğrafında yer almış ve düşünce özgürlüğünü tamamen sağlamış hiçbir ülke, millet, hareket veya grup; sanatçısına:
“Benim emir ve talimatımla hareket edeceksin, dediğimi yapacaksın, yapmasan sana yaşam hakkını vermem, sazını sahnede alıp kırarım, seni aforoz ederim” demez, dememelidir de.
Sanatçı; sanatı, sazı, sözü, özgür ve hür düşüncesiyle hareket edebilmeli, kendine ait bir siyasal duruşu olmalı ve bu siyasal duruşunu yaşamın her alanında özgürce dile getirebilmeli ve ifade edebilmelidir.
Bunun tersi istikametinde sanatçının, dünya görüşüne, siyasal anlayışına, özgür düşüncesine karışmak ve hele hele çok sevildiği toplumsal kitle nezdinde onu küçük düşürmek, aşağılamak, onu hedef haline getirmek ve yaşam hakkını sınırlamak, ifadenin tam anlamıyla, “zorbalık”, “haksızlık” ve “adaletsizliktir”.
Şiwan Perver geçmişte kendisine yapılan “zorbalık”, “haksızlık” ve “iftiralardan” dolayı çok kırgın olduğu belliydi. Bunu her ne kadar kibar ifadelerle Payzın’a söylediyse de gözlerinden akan o hüzün, buruk ve sitem ışıklarından her şeyi anlamak mümkündü.
Allah’ın bizlere vermiş olduğu “cüz-i irade” tıpkı bıçak gibidir. Bıçakla ekmeği doğrarsan, bıçak işe yaramış olur, ama adamın karnını deşersen işte kötülük etmiş ve cinayet işlemiş olursunuz.
Bugün birilerinin, Allah’ın bize vermiş olduğu irademizi yok saymaları, irademize engel ve ipotek koymaları, ne beşeri adalete ve ne de ilahi adalete asla sığmaz.
Bunun bir halkın davasıyla, temel hak ve özgürlükleriyle, demokratik mücadeleyle veya herhangi bir şeyle asla ifade edilemez.
Bir halkın geleceği, dili, dini, tarihi ve kültürü yaşatma ve demokrasi mücadelesi uğruna ceberut ve zalim geçmiş yönetime karşı mücadele verdiğini söyleyenler, eğer o halkın sanatçısına, siyasetçisine, aydınına, yazarına, çizerine ve yaşam kültürüne müdahale ederse ne olur? Şu olur; o zaman birileri çıkıp der ki; “yahu arkadaş sizin cunta, dikta, totaliter ve baskıcı yönetimden, ne farkınız kaldı?” diye sorar.
Şiwan’ın programda okuduğu “Xezal Xezal” parçası zaten yüreğinin ne kadar yaralı ve örselendiğinin de açık bir ifadesiydi.
Bence artık Şiwan Perver memleketine dönmeli, toprağı, halkı ve milyonlarca sevgilisiyle buluşmalıdır.
Bunun zamanı geldi hatta çoktan geçti. Barış türkülerini okumalı ve nasırlaşan katı yürekleri, sevgi, aşk, dostluk ve muhabbetle buluşturmalıdır.
HER BİJİ ŞİWAN PERVER
HER BİJİ ŞİRİN PAYZIN Yükleniyor...
|