SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() TAASSÜB, TEKFİRCİLİĞİN KAPISINI ARALAR
Yeni bir düzenin inşası,ilahi emir ve yasalar doğrultusunda var olanı kökten değiştirmekle başladı. Düzen, değişime başlandığı zaman sınırlar büyüyünce beraberinde olumsuzlukları getirdi. Ağacın dalları çoğaldıkça, dışarıdan dallara, ağaca, müdahaleler başladı, budamaya çalışanlar oldu, kendince o dallara değişik meyveler aşılamaya çalışanlar ve daların gölgesinden rahatsız olanlar, ya da gölgeye sahip çıkıp başkaları ağacın yanından ve gölgesinde kovanlar, sahiplenenler gölgeden ve meyveden men eder oldu...
Mekke döneminde münafıklara rastlanılmaz bu vasfı taşıyanlar büyüyen İslam toplumunda Medine ile başlamıştır. Çünkü güç ve iktidar hırsı ağır basmıştır. Akla hitap eden din, düşünmeyi, tefekkür etmeyi, geçmişteki ataların yanlışlıklarında ısrar etmemeyi ve gönderilen dine dış müdahaleyi asla kabul etmemiştir. Ne var ki dinin kaymağını yeme noktasında bir takım zevatlar daha önce kendilerine ayrıcalıklar tanınmış olduğu iddiası ile ortaya çıkmışlar, dinin içinde olmayanı sağından, solundan dine sıkıştırmaya çalışmışlardır. Kendi çevresindeki oluşumların dağılmaması için büyük çabalar sarf eden bu kesim; kalplerde kendilerine karşı oluşan muhabbet yerlerini sağlamlaştırmış ve muhabbetlerini perçinleştirmişlerdir. Kendilerini kalplerimizin efendisi olarak kabul ettirmişlerdir. Bizlere karşı ise son aşamada, onlar artık bizim adımıza konuşmaya, bizim adımıza hareket etmeye hatta bizim adımıza düşünmeye bile başladılar. Bu onlara, tarafımızdan kendilerine tevdi edildi. Bu durum bize yararlıolduğu kanattı hâsıl oldu. Zira en çok bizi yoran, kafa yormak olduğu için, biz, işin en zor kısmını onlara bırakmış olmanın muzafferliğini yaşadık. Elbette onların direktifleri doğrultusunda bir dini yaşamı benimsedik. İman ve amel kavramını bir kenara bırakıp, dünya ve ahret kurtuluşunun tek anahtarını onlara bağlanmakla aradık. Körü körüne bağlanmış,dinin çıkışını ilahi kattan zaaflarla dolu insani kata kadar indirmeyi başardık. Düşünmekten kurtulduk, yaşamaktan kaçtık. Cenneti, kolay ulaşılamaz, cehennemi ise kendi tekelimize almanın rahatlığıyla buraların tapu dairesi görevini almanın mutluluğunu yaşadık. Yanlışlarını doğru kabul ettik, onlar adına yanlışların doğruluğunu ispata çalıştık. Savaştık, ayetler ve hadisler onların söylemlerini desteklesin diye Taassupçu halimizle yaşarken bile başkalarını taassupçu olmakla suçladık. Biz aslında ol halimizden bile bihaber olmuşuz. Niye mi? İşi bilene sorma zahmetinde bulunmamışız, kolayımıza geldiği için ona dört elle sarılmışız, ben merkezli kararlar almış, yanlış ve doğruların çemberini çizerken nefsi arzu ve heveslerimiz yol göstermiş bize. Sevgi ile nefretimizde vasat yolu tutamamışız. Dine, akla ve mantığa uygunluk ölçüt, makama, akara, heva ve hevese uygun olsuna feda etmişiz. Kral çıplak demeyi isyankârlık kabul etmiş, yanlış yaparsa cemaat abisini, cami imamını, şeyhimizi, parti liderlerimizi uyarmayı bir felaket bellemişiz. Onların yanlışlarını toplum nezdinde gizlemek için bin takla atmışız, “hele bir yanlış yap seni kılıcımla düzeltirim” diyenleri ötekileştirmiş,yermiş, tekfir etmişiz. Oysa insanın hata yapa bileceğini, hata yapmanın fıtri olduğunu söyleyen Yüce yaratıcıya bazen din öğretmeye çalışmışız. Mezhepte taassupçuluk, cemaatte taassupçuluk, dinde taassupçuluk hayatımızı kuşatmış şimdi artık bizden olamayanı dışlama sırasına gelmişiz. Elimizde etiket makinesi, önümüze gelene damgayı vuruyoruz;”Müslüman değil, cematçi değil, tarıkatçı değil, bizim mezhep, meşrepten değil, siyasi anlamda bizimle aynı çizgide değil. O değil, şu değil, bu ‘’değil’’lerin sonunda Allah’a, dine büyük bir kin ve nefret var. Kalplerde tahtını sağlamlaştırmaya çalışan iblis var. Bunu yapan da bunun farkında değil…
Mezhebi, meşrebi, cemaati, partisi ne olursa olsun düşünen, taasubçu olmayan, tekfirciliğin kapısınıaralamayacak olan tefekkür eden bir toplum olma temennisi ile…
İslam bir devrim, bir inkılâptır.
Kalın İslam’la Yükleniyor...
|